Bölüm Şarkısı: Mazlum Çimen ve Serdar Yalçın ~ Çocuk
Bölüm 1: Çocuk
1995
O gün her şey şarap kırmızısıydı.
O gün her şey bir aşkın başlangıcı için hazırlamıştı kendini.
Ve o gün, işte o gün iki kalp bir düğümle birbirine bağlanmıştı.
Aşkın rengiydi kırmızı ve pek de ihtiraslıydı. Bir ömrün siyah geçidinde fark edilendi kırmızı. O kırmızı hayatına girdiği vakit diğer renkler de anlam kazanırdı. İşte o günlerden bir gün kırmızı da iki genci bulacaktı...
Sarışın oğlan eski binanın kenarına kendini sıkıştırmıştı. Sonbahar ayından kaynaklı kısa süreli yağmurlar başlamıştı. Islanmayı zaten sevmezdi bir de üstüne çantasında koruması gereken ödevi varken iyice temkinliydi.
Dinmiş gibi duruyordu yağmur. Bunu da kesinleştirmek için elini yukarıya bakacak şekilde ileriye uzatmıştı. Üzerindeki kırmızı hırkanın kollarını sıyırdığı için bembeyaz olan kolları da gözüküyordu. Süt gibi bembeyaz, bir içim suydu. Öyle güzel ve hoş bir görüntüsü vardı ki bu sarışın oğlanın, sırf bu yüzden bile ondan nefret ederlerdi. Bazen iyi olmak bile nefretin önüne geçemezdi. İnsanlar alınan bir nefesten bile nefret eder, yaşamanın bile hak edilmediğini hissettirirdi. İnsanlar kötüydü, sarışın oğlan insanlardan çekinir ve de korkardı. Canını hep tehlikede görürdü. Öyleydi de zaten.
"Yoluna bakabilirsin, çocuk, yağmur kesildi." Gökyüzüne bakan elini usulca kapatıp aşağıya indirdi. Ona seslenen ve bir o kadar da umursamazca yoluna devam eden oğlana çevirmişti gözlerini. Çocuk diyordu ama aralarında sadece üç yaş vardı, yine de buna takılmamayı tercih etti, onunla zıtlaşmak istemezdi. Onu tanıyordu. Onu üniversitedeki herkes tanırdı, bilirdi.
Solcu Başkan derlerdi ona. Gözü kara Solcu Başkan. Duyduğuna göre başkasına bırakmıştı yerini ama herkes yine de ilk onun sözünü dinlerdi. Dürüst ve güvenilir biri diye biliyordu. İnsanlar ona sırtını yaslamaktan gocunmazdı. Adil dövüşürdü her daim. Bu yüzden de karşı taraf onu sevmezdi. Çünkü siyasette adil dövüş olmazdı. Yine de saygı duyarlardı ona. O inancı, güvenci hakkıyla kazanmıştı.
Sigarasının dumanı yüzünde dağılmış ve silinip gitmişti. Kaşları çatık, koyu kahve gözleri kısıktı. Beyaz teni sabahın erken vakitlerinden kaynaklı oluşan soğuktan daha da beyazlamış, burnunun ucu kızarmıştı. Giydiği siyah deri ceketinin cebindeydi bir eli. O elinin olduğu kolunda deri ceketi yukarıya doğru sıyırıldığından beyaz tenini süsleyen dövmeler görünüyordu. Sarışın oğlan hep şaşırırdı. Onun için cesur bir hamleydi dövme. Bu zamana kadar da etrafında yapan biri hiç olmamıştı. Zaten çok da etrafında biri olmazdı.
"Tamam." diye arkasından mırıldandı. Duyduğuna bile ihtimal vermiyordu. Onun gibi yüksek kişiler, Bera gibilerini duymazdı. En azından Bera'nın düşüncesi buydu. Sadece birkaç adım atmıştı ki, "çekil ayak altından ufaklık." diyerek öne itilmişti. Dengesini koruyamadığı için elleri ve dizleri üzerinde yere kapaklandı. Acılı bir ses bile çıkarmaya çekinmişti o an. Herkes sadece ona uzaktan alayla gülündüğünü düşünürdü ama hayır, ona gülmekten hep çok daha fazlasını yaparlardı. Onun canını hep yakarlardı.
Uğraşmak için hazırlığa geçen üç adamı, ileriden gelen ses durdurmuştu. "Rahat bırakın çocuğu, hadi geç kalıyoruz!" diye sesini yükselterek hepsinin dikkatini çekmişti. Solcu Başkan bunlarla normalde muhattap olmazdı ama dernek gereği görüp bildiği tiplerdi. Ceylan gibi narin olan bu çocuğu onların avı yapmaya hiç mi hiç niyeti yoktu.