Yorumlarınızı merakla bekliyorum bebek taneleriiimm 💜 o kadar şeker bir heyecanla yazıyorsunuz ki gülerken gözlerim doluyor, yerim siziii
Bölüm 21: Ruh İkizi
Bera'dan...
Bakarken aynı zamanda görmek önemli bir husustu. Çünkü insanlar genelde sadece bakardı, görmeyi tercih etmezdi. Ben artık Asef'e sadece bakmıyor, aynı zamanda onu görüyordum da. Gözlerine baktığında benim için heyecanlanmasını, bazenleri ufak korku kırıntılarının gezinmesini, şefkatini, çekincelerini ve savaşını... Ben artık onu tamamen görmeye başlamıştım.
Üstelik sadece bir aydır aramızda bir yakınlık, birkaç gündür de sevgililik durumu söz konusuydu. Tazecik bir ilişkinin içinde olmamıza rağmen ben, sanki onu asırlardır tanıyordum. Öyle ya, sanki onunla birlikte dünyaya gelmiş, onunla dünyayı öğrenmiştim.
Bazıları için birine güvenmek veya birine aşık olmak zaman gerektiren bir şeydi. Evet, belki haklılardı ama ben buna pek de ayak uyduran birisi olamamıştım. Gözlerimiz birbirine tutunduğu andan beridir içsel bir güdüyle ona doğru amansızca çekiliyordum. Aynı evde yaşamak ise bir ayı çoktan bir sene etmişti. Çünkü bilirsiniz biriyle yedi yirmi dört bir arada olmak ilişkinin zamanını da sanki arttırıyordu. Her gün dipdibe ve çokça yan yanaydık. Okul haricinde ayrı olduğumuz an yok denecek kadar azdı. Ayrı odalarda yatıyor olmamıza rağmen bazen ayrı kalmamak için salonda uyuduğumuz bile oluyordu. Garip bir bağ ile birbirimize kördüğüm olmuştuk sanki. Yine de ben bu durumdan çok memnundum. Kalbimin diğer yarısını bulmuşken neden mutsuz olacaktım ki?
Mitolojide ruh ikizi mevzusu vardı. Zeus'un çiftleri ayırması ve onların birbirini bulma çabası. Ruh ikizini, aşkını bulma savaşıydı; biz insanların çabası. Öyle de olmuştu. Ben ruh ikizimi, ruhumun aynasını, aşkımı bulmuştum sonunda. Öyleyse ne diye zamana takılıp ondan kendimi ayrı bir köşeye iteleyeyim ki? En büyük şükür kaynağım olmuşken 'hayır, biz zamana uymuyoruz.' deyip nasıl onu gönlümden öteye itebilirdim ki?
Onu bulduğumda ruhumun tamamlandığını hissetmiştim ve ondan kendimi ayrı tutup ruhumda bir yara bırakmaya hiç mi hiç isteğim yoktu. Onun için savaşmaya, onun için yanmaya, onun için yakmaya pek tabii ki hazırdım. Onun uğrunda yapamayacağım hiçbir şey olmadığıyla her seferinde tekrar ve tekrar yüzleşiyordum.
Yerdeki minderde oturmuş ders çalışırken kafayı kaldırmış ve onun yakışıklı yüzüne bakmıştım. Koltukta yayvan bir şekilde oturmuş kitap okuyordu. Gözlerinde gözlüğü vardı ve öyle karizmatik görünüyordu ki dudaklarına yapışmamak için uzun süredir kendimi bir hayli sıkıyordum.
Benim dersim olduğunu anlayınca dikkatimi dağıtmamak için o da anında kitabını alıp karşıma oturmuştu. İkimiz de birbirimizden ayrı kalamadığımız için çözümü böyle bulmuştu. Okuduğu kitap siyasi bir kitaptı ve bu defa da sağ görüşün bir kitabını okuyordu. Şaşırıyordum aslında. Bu kadar koyu bir şekilde solcu olmasına rağmen her görüşten kitaplar okuması ve sakinlikle karşılayıp notlar tutması büyük bir özveriydi. Ben galiba biraz sinirlenebilirdim. Bazen bir şeyi çok savunursak onunla ilgili kötü bir şey duymaya tahammül edemezdik, sinirlenirdik; fakat Asef bambaşka bir mevzuydu. Sükunetle her görüşü dinliyor, okuyor ve araştırıyordu. Bu kadar özveriliyken neden başkanlığını bıraktığını da merak etmiyor değildim. Seviyordu başkanlığı biliyordum. Peki o hâlde onu bundan koparan şey neydi?
Dalmış bir şekilde onu izlerken kitabını hafifçe eğip gözlüklerinin altından bana dönmüştü bakışları. "Yine dersten kopup bana dalmışsın, ne oldu bakalım?" dedi keyifli bir ses tonuyla. Bugün sık sık bakışlarım onda takılı kalmıştı ve haklıydı. Haftanın sonuna gelmiştik yine ve bugün akşam da Asef'in annesi bizi davet etmişti. Bir alışkanlığa evriliyor gibiydi. Zaten onlar için de çoktan beridir öyleydi. Asef de ödev konusunda sonra sıkıntı çekmeyeyim diye sabahtan beridir ders çalıştırmaya çalışıyordu. Daldığım zaman belli bir süre izin veriyor ve sonrasında tekrardan hatırlatıyordu. Diş hekimliğini nasıl kazandığını ve birinciliğe nasıl oynadığını bu sayede daha iyi anlamıştım.