Yorumlarınızı merakla bekliyorum bebek taneleriiimm 💜
Bölüm 13: Güvenli Liman
Hayatımın tam da orta yerine bir tohum düşmüştü. Ona baktığım gün bu büyük vurgun başlamıştı ama ben fark edememiştim. Kendisini gözüme sokmuştu. Bak, demişti, bak ben buradayım. Sen görmezsen ben yine de kendimi göstereceğim, demişti. Kaçabilirim sanmıştım. Kaçarsam zarar da vermem sanmıştım. Sonra ufak ufak o güzel sözleriyle tohumu sulamıştı. Ne zaman ki filizlenmeye başlamış, işte ben de o zaman durumun gidişatını fark edebilmiştim. Sen görme, ben kendimi yine de gösterdim, diye büyüdükçe büyümüştü. Ama nasıl da güzeldi!
Her şeyin daha çok başındaydım. Bir devrim elbette başlatamayacaktım ama ben bugün savaşmaya hazırdım. Kendim için, onun için, benim gibi sessiz kalanlar için... Sessizliğin sesi olacaktım, olmak da zorundaydım. Sesimi ilk önce örtülemişlerdi, ardından da tamamen kısmışlardı. Artık bağırsam bile duyulmaz olmuştu. Olsun, ben her şeyi başarabilirdim! Tekrar bağırır, tekrar sesimi duyururdum. Hatta öyle bir olurdu ki artık fısıltımı bile duyar olurlardı. Başaracaktım, biliyordum!
"Bu defa gerçekten hazır mısın?" Kafamı hafifçe ona çevirdim ve hızlıca salladım. "Bir anda kaçıp gitmek yok değil mi?" Sarı kaşlarım anında çatıldı. "Ama Asef böyle deyince kafanı ısırmak geliyor içimden. Bazen ufak tefek hatalar yapılabilir, ne olmuş yani? Gitmem işte, sağ-sol kafasındaki kişiler gibi tekme tokat kavgada beni de görürsün artık." Kendimi öyle düşünürken bile gülmek geliyordu. Böyle bir kavganın içinde olsam anında tüyerdim, arkamdan da tozu dumanı birbirine katardım.
"Sende şiddete meyil var, ikidir kafamı ısırmakla tehdit ediyorsun, bak dava ederim seni!" Gözlerini kısarak ve kendini korumaya alır bir tavır takınmıştı. Onu her böyle gördüğüm an ilk önce şaşırıyordum. Dışarıya çizdiği imajdan tamamen farklıydı. Onu böyle neşeli ve şakacı gördüğüm bir an hiç hatırlamıyordum.
"Sen ihbar edene kadar ben kafanı yer bitiririm ki." dedim kabararak. Dudaklarını gülmemek için saniyelik içine çekti. Onun gülme makinesi olmuştum sanki. İki saniye konuşsak bile gülecek bir şey buluyordu. Bilmiyordu, çoğu zaman ciddiydim ben!
"Öfkeli bebek civciv terör estirdi diye gazetede üçüncü sayfaya çıkarız artık." Anında kıkırdamaya başlamıştım. Benim de gülme konusunda ondan kalır yanım yoktu.
Önümüze bakıp ağır ağır yürürken bir anda kendi içimde duraksadım. Bu adımlarıma yansımasa da beynim ufak bir duraksamaya geçmişti. "Civciv miyim sahiden de?" Of ya, onun karşısında yine melül melül bakan o aklı dağınık aşığa dönmüştüm. Gerçekten de bir büyü yapmış olmalıydı.
Şaşkınlık dolu kare küreleri bana döndü. Çok kısa süre sonra da kahkaha attı. "Bera alemsin! Tabii ki öylesin, hem de bebek civciv." dedi gülmesinin arasında. Birazcık utanıyordum ama tabii ki belli etmeyecektim. Yani umarım etmiyorumdur.
"Şey... Tatlı mı bu civciv acaba?" Durup tamamen bana döndü. "Sen beni komaya mı sokmak istiyorsun?" diye gülmesinin arasında eğlenen bir ses tonuyla sordu. "Niye ki?" diye mırıldandım. Çok rezildim öyle değil mi? "Tatlılığından kafayı yiyeceğim. Yapma şöyle şeyler. Şeker şeker konuşup bakma yüzüme süzülen gözlerinle!" Dişlerini sıkıyordu. Benim için dişlerimi kamaşmıştı yani? Ah, kesinlikle aşıktı bana! Bu aydınlanma ile tekrardan irkildim. Dengemi mahvetmişti bu Solcu Başkan! Bana kesinlikle dayanma gücü gerekiyordu.
"Hiç de süzmüyorum aslında." Yalan! Nazlı bir ceylandım sanki karşısında. Bir anda kafamın arkasından tutup kendine çekti. Gözlerim iri iri olurken ellerim tutunma ihtiyacı ile göğsüne çıktı. Saçlarımın üzerine sıkı sıkı öpücükler kondurunca nefesim tekledi, göğsüm kaykıldı. Dışarıda olmak, okula yakın bir yerde olmak, hatta insanların geçiyor olması bile umurumda dahi değildi. O vardı, beni sarıyordu, tenime dokunuyordu; yetiyordu, anlıyor musunuz? Hep bu anı beklemiş, istediğime kavuşmuştum sanki. Tam bu noktada dünya tersine dönse, kıyamet kopsa, felaketler olsa ben onun kollarında huzurlu öleceğim için olsun derdim yine. Olsun Bera, ilk kez huzurlusun, ilk kez seni böylesine saran kollar var.