Bölüm Şarkısı: Cem Adrian ~Zincir
Bölüm 3: Meleğin Şeytanla İmtihanı
Hüzün doğuran insanlar ve o insanları o hâle getirmiş canavarlar vardı bu dünyanın acımasız tarafında. Kalplerinde siyahtan bir taş, ruhlarında şeytanın dokunuşu vardı. Onların musallat olduğu insanların göğsünde ise meleğin kanadından düşmüş bir tüy vardı. Öyle hassas, öyle kırgın, öyle iyi... Bir melek nasıl olur da şeytan ile savaşabilirdi? Göğsünde fitnelik büyütmüş insanla hangi yürek savaşabilirdi?
Çenesi titrerken gözlerinden sicim misali yaşlar süzülüyordu. Bedeni ayakta durmak için bile zor dayanırken omuzlarını inatla düşürmüyordu. Oysaki olduğu yerde titriyor ve ileri geri istemsizce sallanıyordu.
Bağırış, çağırış, yargılayıcı bakışlar, telaşlı bir ortam, şüpheli gözlerin hedefi ama her şeyden öte tek suçsuz kişi...
Bera.
Yarım saat önce...
Odada hiç kimse yokken fırsat buldukça uyurdu Bera. Çünkü odada birileri olduğunda ona sürekli musallat olurlardı. Gece asla rahat bırakmazlardı onu. Kimi zaman kendilerince şakalar yapar kimi zamansa taciz ederlerdi. Geneli ikinci öğretim olduğu için gece uyumaz ve Bera'ya geceyi zehir ederlerdi. Canının derdiyle uyku bile ona haram olurdu. Her an boğazına dayalı bir bıçakla yaşıyor gibi hissederdi. Tek bir hamlesi bütün yaşamını elinden alabilirdi. İşte bu yüzden kendini sessizliğe hapsetmişti. Sesi çıkmazsa nefesini de kesmezlerdi diye düşünüyordu. Bilmiyordu ki onun katilleri buna hiç aldırmıyorlardı bile. Bera'nın varlığı bile başına bir şey gelmesinin hak edilmesi demekti onların gözünde. Bera, güzel Bera, bahttı kapkara olan Bera...
Göğsünde hafifçe bir ağırlık hissetti. Buradakiler yüzünden hassaslaşan uykusu sayesinde bedeninde gezinen o elin varlığını değdiği an hissetmişti. O el bir anda boynunu sıkıca sardı. Gözleri iri iri açılırken bağırmak için aralanan dudaklarının üstünü diğer bir el kapatmıştı.
Yeşil harelerini ilk önce büyük bir korku kapladı. Her bir çizgisine bir acı, bir korku, bir çaresizlik gizlenmişti. Ağzına kapanmış elin baskısı yüzünde iz çıkarmaya başlamışken bunun acısına bile karşılık veremiyordu. Boğazındaki el sıkmıyor daha çok kıstırmak için oradaydı. Karşısındaki oğlan onu bedenen öldürmek istemiyordu, ruhunu öldürmek istiyordu. Onu boğmak değil, kalbini acıdan öldürmek istiyordu. Bu oğlanı biliyordu; çünkü onun oda arkadaşlarından biriydi. Gözü sürekli üzerinde olurdu. Onun bakışlarını her hissettiğinde kendini çırılçıplak hissederdi. Kimi zaman öldüreceğini düşünür kimi zamansa daha beterini yapacağını hissederdi. Bir sapık gibi izlerdi onu. En çok ondan korkar, en çok ondan uzak dururdu. Şimdi Azrail'i tam karşısındaydı ve onu öldürmekten beter etmek için hazırdı.
Telaşla çırpınmaya başladı Bera. Gözlerindeki damarlar belirginleşirken çoktan yaşlar da süzülmeye başlamıştı. Öldürmesini bu ana tercih ederdi. "Sonunda elime düştün Bera. Ne zamana kadar benden kaçabileceğini düşündün ki? Bu anı yaşamadan seni bırakabileceğime inanıyor musun sahiden?" Sesini kısık tuttukça daha korkunç bir his uyandırıyordu içinde. Çığlık atmak istiyor, çığlığı avucun içinde sessizliğe dönüşüyordu. Panikle göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Gözleriyle yalvarıyordu adeta. Fakat karşısındaki öyle acımasızdı ki bundan bilhassa zevk duyuyordu.
Karşısındaki oğlanın ne denli kötü biri olduğunu biliyordu. Sadist, sapık, uyuşturucu satıcısı ve defalarca adam yaralamış biriydi. Bunların korkusundan hiç kimse ona aksi bir şekilde yaklaşamazdı bile. Hatta öyle ki yurdun müdürü dahi ona tolerans tanırdı. Bu oğlan şeytanın dünyadaki gölgesiydi. Ve dünyada cehennemi yaşatan kişi de ondan başkası değildi.