Fındıklarım, fıstıklarım, güzel bebek tanelerim ne yapıyorsunuuuz? Ben birazcık geç geldim kusura bakmayın lütfen ve beni sevmekten vazgeçmeyin 🥺 Bu arada diğer bölümlerin aksine son bölümde okunmada yorumda daha az, sıkılmaya mı başladınız? Bu konuyu yorumlarda konuşabiliriz, biliyorsunuz her şeye açık biriyim. Sizi seviyorum ve yorumlarınızı bekliyoruuum.
Bölüm 23: Beyindeki Canavarlara İnat
Göğsüme düşmüş bir hüzün bulutu, aramıza girmiş bir sessizlik hâkimdi. Ben kabahatimi biliyor ve ağzımı açmaya utanıyordum. Sürekli kafamda kuruyor ve Asef'in ne düşüneceğine zerre aldırmadan peşin hüküm sürüyordum. Oysaki ömrümce görüşlerine en önem verdiğim kişi de ondan başkası değildi. Fakat konu bizim aramızdaki ilişkiye gelince ben ürkek bir ceylandan farksız ortada kalakalıyordum. Korkuyordum, çok korkuyordum. Onu sıkmaktan, istemediği bir şeyin içine çekmekten, benim gibi kafasında kurup geçmişin acı izlerinde boğulan biriyle yaşamaktan bıkmasından... İşte sırf bu yüzden daha önceden bu acı sorunları tattığım için her defasında ona danışmadan onun için en olması gerekene haddimmiş gibi karar vermeye çalışıyordum. Oysaki bırakıp kenara bir çekilsem her şeyin hallolacağını da biliyordum ama sadece hayata karşı güvensiz, korkak biriydim; elimde değildi.
Asef ise misafirler gidene kadar odadan asla çıkmamıştı. Ben de zaten yanına gitmeye çekinmiş ve her ne sorunumuz varsa eve gideceğimiz anı beklemiştim. Misafirlerin gidişinin ardından o da odadan çıkmış ve ailesiyle vedalaştıktan sonra benimle birlikte çıkmıştı. Arabada da büyük bir sessizlik hâkimdi. O sorunlarımızı hep evde, sakince atlatalım diye düşünen birisiydi, bense korktuğum için sesimi çıkaramıyordum. Korkum, bana bir şey yapacağından yana değildi, aptallığım yüzünden onu kaybetmekten korkuyordum. Ona öyle güçlü bir şekilde bağlanmıştım ki onsuz tek bir an bile nefes alamayacağımı düşündüğüm o dilime denk gelmiştik.
Birkaç dakika evvel sonunda eve gelmiş ve salona geçmiştik. Asef odanın ortasında rastgele yürüyor ve derin soluklar alıp veriyordu. Bazense kaşlarını çatıyor ve dokunmaya kıyamadığım saçlarını çekiştiriyordu. Üzülüyordum... Üzülüyordum; çünkü onu bu hâle getiren benden başkası değildi. Ona bu denli severken bile zararım dokunuyor olması zoruma gidiyordu. Elimi neye atsam payıma düşen yine solmaya başlayan gül oluyordu. Dokunduğumu kurutuyor, öldürüyordum sanki...
Onun gibi cesur birinin yanına benim korkaklığım yakışmıyordu, elbette biliyordum ama beni de bıraksın istemiyordum. Onsuz yapamazdım, onsuz olmazdı. Belki de yine kafamda çok kuruyordum ama elimde değildi. Hiç kimse benimle birlikte bu uslanmaz akılla yaşamamıştı. O susmayan beynin insanı ne denli deli ettiğini kimse bilemezdi. Ben de bu beyinle yaşamak istemezdim ama olmuyordu işte, kurtulamıyordum.
"Bera... Bera, benim aklım almıyor senin yaptıklarına. Aileme söylemek istemedin, sustum, tamam, dedim. O kendini huzursuz hissedecekse ben bir daha bu ağzı açmam, dedim. Yeter ki onun keyfi yerinde olsun, ben onun için hiç yapmayacağım şeyi yapar, ailemden sır da saklarım, dedim. Senin bana reva gördüğün şey bu mu? Elin kızıyla benim üzerimden konuşup yakın arkadaş olmak mı? Ne o, yoksa benim için tatlı tatlı gelecek planları mı kurdunuz? Sevgilini başkasına nasıl yâr etmeyi mi birlikte planladınız ha? Ben sana ne diyeyim ha, söyle!" Bana boynunda çıkan damarlarla ve kendini sıktığı için kızarmaya başlayan bir yüzle dönmüştü. Bir yandan sesini yükseltmiş olsa da diğer yandan hayal kırıklığı öfkesinden ağır basıyordu.
"Özür dilerim, ben sadece özür dilerim. O kız her şeyden habersiz sizin için mükemmel olacak bir geleceği anlatırken ve ben kendimi fazlalık gibi hissederken elimden hiçbir şey gelmedi. Sen ailene söylesen de oradaki insanlar bunu bilse de olaylar kapanmayacak işte baksana. Sen benimle olsan da onlar için mükemmel bir gelecek anlayışı, Mehtap ile olan bir hayat olacak. Benim sanki o masada işim yoktu, yalnızca fazlalıktım. Hepiniz öyle birbirinize karışıp aile gibi duruyordunuz ki benim yalnızca boğazıma o an bir yumru oturdu, öylece de kalakaldım." Sesim kırılgan, kaşlarım hüzünle aşağıya bükülmüştü. Elimde değildi, bir gün herkese karşı güçlü olsam da onun yanında her daim küçük çocuk kırılganlığı yaşıyordum.