11 bölümde, daha çok kısacık bir süre içerisinde paylaşmış olmama rağmen 4 bin olmuşuz, harikasınız biliyorsunuz değil miiii? Çok sevgi, çoook!
Yorumlarınızı merakla bekliyorum bebek taneleriiimm 💜
Bölüm 12: Duanın Karşılığı, Işığım...
Bir nefes kadar yakın, bir kalp çarpıntısı kadar büyüktü aramızdaki çekim. Böyle olacağını tahmin edemezdim. Yani o kimdi, ben kimdim öyle değil mi? Değilmiş işte. Bundan bırak birkaç sene öncesini geçtiğimiz haftaların birinde Asef Başkan ile bir nefes kadar yakın olacaksınız, deseler koşarak oradan uzaklaşırdım. Buna gülmeye bile korkardım. Benimle dalga geçiyorlar, canım yansın istiyorlar diye düşünürdüm. Benim için imkânsızdan da öte bir durumdu. Hatta öyle ki aklımın kıyısına bile bu zamana kadar yaklaştırmamıştım. Onun sadece iyi biri olduğunu biliyor ve bunun bilinciyle yaşıyordum. İzlemez, dinlemez, gözümün ucuyla bile bakmazdım. En ufak hareketim göze batarken bunu nasıl göze alabilirdim ki? Yüzünü bile öyle detaylı bilmezdim korkumdan. Şimdi ise yüzü, onu ezberleyeceğim kadar yakınımdaydı.
Mesela teni uzaktan gördüğüme göre çok daha açıktı, mermer misaliydi. Yüzü yakından çok daha kemikli görünüyordu. Çenesi sivri, burnu gördüğüm en düzgün burundu. Yaptırsalar bu kadar güzel görünmezdi. Dudakları meğerse gül kurusuymuş ama hiç fark edememişim. Kara gözleri yüzüne göre daha küçük ve çekikti, sanki yok olacak gibiydi. Kara kaşları uçlarına doğru silikleşiyordu. Her zaman sinek kaydı olan yüzünde sadece yakından bakınca çıkmaya meyilli kıllar olduğu görünüyordu. Tam boynunda ise belirgin bir beni vardı. Bir an öpmek istedim tam da oradan.
Cüsseliydi, kocamandı. Onun ardından bakan beni asla göremezdi. Boy olarak da, en olarak da yanında ufacık kalıyordum. Tam da kafamı göğsüne yaslamalık bir görüntüdeydik onunla birlikte. O da belki beni sarıp sarmalardı...
Kafamı hafifçe kaldırdım ve o da geriye çekildi. Onunla bu yakın mesafede göz gözeydik. Gözleri kara bir boncuktu sanki. Küçükken bilyelerim vardı. İçinden en sevdiğim ise küçük ve siyah olandı. Üzerinde de yeşil yeşil noktalar vardı, çok güzeldi, çok severdim onu. Hiç kimseye vermez, kendime saklardım. Hâlâ da öyleydi. O benim kara bilyem, ben de üzerindeki yeşil noktalardım. Her evrende ben onun tepesine çöküyordum.
"Güzel miyim sahiden?" Kafamı hafifçe sağa yatırıp sormuştum. Evet, dengem şaşmıştı, bu soruma şaşırmamak gerekiyordu! Duraksayıp birbirimize baktık. "Öyle olduğunu bilmiyor olamazsın?" dedi tok sesiyle. "Senden duymak istiyorsam ne olmuş?" diye karşı atakta bulundum. Yüzünden içten bir tebessüm oluştu. O an fark etmiştim ki çizgi şeklinde gamzeleri vardı. Sağ taraftaki sola göre daha belirgindi hatta. Çok güzeldi...
"O hâlde duyacaksın... Gördüğüm en güzel yüz, senin yüzün. O kadar güzelsin ki insan sana bakarken dengesini kaybedip bir bilinmeze düşer. Yapmam dediğini yaptırır, olmaz denileni oldurursun bu güzelliğinle. Ve hiçbir yeşil, senin gözlerindeki gibi güzel değil." İşte bunu asla ama asla beklemiyordum! Karşısında heyecanla çığlık atsam ve yerimde tepinsem ne olur diye düşünmeye bile başlamıştım. Beni geçiştireceğin zannediyordum, mahvedeceğini değil.
"Sen konuşunca benim kafam karışıyor, büyü mü yaptın bana? Yoksa musallat mı ettirdin cinleri başıma?" Övgüsüne karşı utandığım için kaşları çatık bir şekilde olayı başka yere çeviriyordum. Oysaki iltifatıyla gözbebeğimin kocaman olduğunu bile anlayabiliyordum. Kalbim hızla çarpıyor, soluklarım düzenleşiyordu. Üstelik hâlâ bir nefes kadar yakınımdaydı!
"Sana, benden başkası musallat olamaz. Yasak." dedi kesinkes. Alayı hissetsem de bu keskin konuşması da hoşuma gitmemiş değildi. Utanmasam şuh bir şekilde kıkırdayacaktım. "Çarpılacağız şimdi." diye mızmızlandım karşısında. Onun karşısında nazlanmak bile güzeldi. Ben hiçbir zaman birine karşı nazlanamamıştım bile. Bütün nazım artık bir ona geçiyordu. Muazzam bir histi!