Yorumlarınızı merakla bekliyorum bebek taneleriiimm 💜
Bölüm 14: Omuzdan Kalkan Yükler
Hayatın belli kanunları vardı. Bunun başını, güçlüysen güçsüz olanı ez, çekiyordu. Öyle ki kendi güçsüzlüğüne bile aldanmadan başka güçsüzü ezmek bile onlar için onur duyulacak bir olay gözüyle bakılıyordu. Zaten birini tanımadan, ne yaşadığını, ne çektiğini bilmeden onu güçsüz demek, bunu yakıştırmak bile manasızdı. Belki herkesin nezdinde ben sustuğum için en büyük korkak, en güçsüz insandım ama benim ne çektiğimi kim nereden bilebilirdi ki? Yanmayan, yanana anca avuntu verirdi, derdini tamamen anlayamazdı.
Attığım her adımda gücümün de arttığını hissedebiliyordum. Bir sabah uyanıp dünyanın en güçlü insanı pek tabii olmamıştım ama biliyordum, zamanla istediğim o güce ulaşacaktım. Elbet yıkıldığım zamanlar olacaktı. Ağlayacaktım, hatta belki katıla katıla ağlayacaktım; ama sonra silecektim o gözyaşlarımı ve devam edecektim yoluma.
Derin bir nefes almış ve kendimden emin adımlarla sınıfa girmiştim. Bu ders, ortak ders olmadığı için orta büyüklükteki sınıftaydık. Fazlaca da sınıfa yetiyordu. Koca sınıftaki tek erkek ise bendim. Ortak derslerde erkek sayısı çoğalsa da normalde tektim. Bunun bile dalgasını geçerlerdi. Sınıfta hiç erkek yok, derlerdi hatta. Ne büyük bir kazanım, beyin fukaraları! Nefret ediyordum hepsinden. Onlara zararım yoktu ama onlar iyilik yapana bile böyle davranacak insanlardı. İyilik kalplerinden uzaklaşmış, katranla kaplanmışlardı.
Klasik olarak önlerden bir yere oturmuştuk. Geriye doğru gittiğimizde bazen uykumuz geliyor ve dersten kopuyorduk. Bu asla istemediğim bir durumdu. Eşyalarımı çıkarırken kapının girişinde gürültü duydum. Her zamanki gibi kalabalık çevrede gezip gelişini de, gidişini de belli etmeye çalışan Sedef'ti. Gürültü çıkarmazsa varlığının silineceğini düşünüyordu galiba, yoksa bu yersiz gürültülerinin başka açıklaması olamazdı.
"Ah, Beracık da buradaymış. Bir haftadır yoktun, gözüm yollarda kaldı." dedi alaycı bir şekilde. "Sedef ben neyi anlamıyorum biliyor musun?" dedim bayık bir şekilde bakarak. İlk kez ona net bir tavırla cevap verdiğim için anlık duraksamıştı. "Neyi anlamıyorsun tatlım?" diye aynı üstten bakan tavırla.
"Beni sevmiyorsun, beni sünepe olarak görüyorsun, görünmez olduğumu düşünüyorsun ama şöyle dönüp bakınca beni en çok da sen görüyorsun, ne yaptığımı en iyi sen biliyorsun. Sen bana hayran olmadığından emin misin?" Ohh, sonunda omzumdan bir yük kalkmıştı. İçimde bir şeyleri tutmak öyle zordu ki.
Büyük sessizliğin ortasında saniyeler sonra sinirli kahkahası duyuldu. İstediğimi başarmıştım. Gerekirse böyle böyle hepsinin canını sıkacaktım. Susuyor olmam zaaflarını bilmiyorum anlamına gelmiyordu.
"Asef ile takıldın diye yürek mi yedin sen?" Bilerek itici bir gülüş yerleştirdim yüzüme. "Beni sünepe gören ama bir haftadır yolumu gözleyen birine göre fazla dikkatlisin, hah? Oysaki bir haftadır görmediğinden dem vuruyordun!" Dişlerini sıktığını çok net bir şekilde anlayabiliyordum. "Asef seninle iki konuştu diye kendini adamdan mı saydın sen dünkü bok!" Ellerimi masanın üzerine koyup kendimi aldığım güçle ayağa kaldırdım.
"Evet, adam değil de sadece insanım. Ayrıca neden ikide bir Asef olmadan cümle kuramıyorsun sen? Derdin benim konuşmam mı yoksa senin peşinden koştuğun ve yaranmaya çalıştığın Asef'in sana karşılık vermemesi mi? Ben dünkü bokum da sen nesin? Sırf toplumun çoğunluğu ne yapıyorsa doğru olup olmamasına aldanmadan acımasızca saldıran sen, kendine bu noktada hangi ismi veriyorsun? Ben sana isim vermiyorum, senin kadar seviyemi düşürmedim ve düşürmem. Ortada bir çöplük, içinde sizin leş düşünceleriniz, üzerinde de uçuşan sizler... Anca bu kadarsınız!" Kalbimin deli gibi hızla çarptığını belli etmemek için yeşil gözlerimi yüzüne dikmiş bakıyordum. Bu çok dehşet bir hismiş! Çığlık atarak koşmak ve Asef'e gitmek istiyordum.