Sizin gibi tatlı mı tatlı yorumlarınızı bekliyorummm.
Bölüm 6: Kanatlarının Arasındaki Çocuk
Boncuk boncuk bakan yeşil harelerde geziniyordu kara gözleri. Ağlamamak için kendini tuttuğundan hafiften kırmızı damarlar ortaya çıkmıştı. Islak ıslak baktığı için de cam gibi parlıyordu. Gördüğü en güzel gözlere sahipti Bera.
"Şimdi doktor olarak merhemleri sürüp seni iyileştireceğim." dedi ciddi bir tavırla Asef. Aslında alaycı bir tavrı olsa da bunu örtülüyordu. Bu sayede ağlak bebeğin de dikkatini dağıtabilirdi. "Sen diş hekimliği okumuyor musun, nasıl benim doktorum olacaksın? Dişlerimde bir sıkıntı yok, bak." Karşısındaki çocuk ağzını kocaman açarak gösterince az daha gülecekti. Bebek derken ne kadar da haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı.
"Bu yine de benim doktor olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Bilgili kişi ben olduğum için bu görevi işi bilen birine bırakmalısın." Tok ses tonu ve ağır tavrıyla Bera anında ikna olmuştu. "Beni çok çabuk ikna ettin. Reddedemiyorum şu an, kafam karıştı." Çocuksu ses tonuyla isyan edişini içten ama ufak bir tebessümle izlemişti. "Reddedilmez biri olduğum doğrudur." Bera duraksayıp yakışıklı yüze baktı. İlk kez onu böyle alaycı ve eğlenen şekilde görüyordu. Arkadaşlarının yanında bile ne zaman görse vakur bir görüntüye sahip olurdu. Sanki gülerken bile bir yerde ciddiydi.
Asef yüzüne durgun bir şekilde bakan çocuğun bakışlarına karşılık verdi. Onca ize, gözyaşına ve yorgunluğa rağmen öyle güzeldi ki içi kaynıyordu ona karşı. Her zaman göğsünde, kanatlarının arasında saklamak ve onu korumak istiyordu. Onca yıllık hayatında, yaşına rağmen hep çok fazla sorumluluk yüklenmişti. Bilhassa herkesin ve her şeyin sorumluluğunu o omuzlarına almıştı. Başkanken hepsinin canı onun onuzlarında duruyordu. Başkanlığı bıraktığında bile bu sonlanmamıştı. Fakat ilk defa birine karşı böyle sahiplik ve koruma iç güdüsüyle doluydu. Bütün sorumluluğu sadece kendisine ait olsun istiyordu.
"Hadi oyalanmadan sürelim şu merhemleri. Sonra kahvaltı da ederiz. Sen kendini toplamaya bak." Bakışlarını konuşarak bölmüş ve dalmış hâlini kafasını iki yana sallayarak bozmuştu. Kenara bırakılmış ihtiyacı olan merhemleri kucağına çekti. İlk yüzü için uygun olanı parmaklarının ucuna sıktı. "Kaldır bakalım kafasını, savaşçı asker." Bera huysuzlandı anında. "Bana hep küçük bir çocuk gibi davranıyorsun, bebek değilim ben." Asef'in yüzünde bir tebessüm oluştu. "Böyle konuşurken bile bebeksin." Asla ciddiye almadan merhemi yüzünde gezdirmeye başladı.
"Asef?" Mühim bir şey diyeceğini düşünerek gözlerini, yeşil gözleri çevirmişti. "Efendim?" dedi sakinlikle. "Ben bebek değilim tamam mı?" Kaşları çatık ve ciddi bir tonda konuşması onda gülme hissi uyandırmıştı. "Ben de ciddi bir şey var gibi dinliyorum. Bebeksin Bera, ufacık, şeker mi şeker bir bebeksin." Keyifli ses tonunu duyunca Bera istemsizce utanmıştı. Onu şeker mi buluyordu sahiden? Hangi anlamdaydı bu düşüncesi? Bir kardeş gibi mi görüp bunu dile getiriyordu? Yoksa... Yoksa düşünmeye bile çekindiği bir şey mi vardı işin ucunda? Anında bunu reddetti. Aklında bile geçirmesi doğru değildi. Müşkül bir durumdayken ona belki de acıyarak yardım eden birine böyle fesatça hisler besleyemezdi, bunu beyninden silip atmalıyım, diye düşündü.
"Sıyır bakalım kazağını." Bera gözlerini kapayıp açtıktan sonra yavaşça göğsünün altına kadar sıyırdı. Belindeki morluğu görünce kafalarından atmaya çalıştığı şeyler ikisini de ele geçirmişti. Bera'nın gözünde o hiç bitmeyecek gibi olan anlar peşi sıra oynamaya başladı. Öyle korkunçtu ki dönüşünün olmayacağını düşünmüştü. Ya onun kanı dökülecek ya da ben öleceğim diye düşünerek bir anda saplamıştı bıçağı. İçinde zerre pişmanlık yoktu. Tabii ki birini öldürmek istediği son şey bile değildi ama o durumu yaşamaktansa ölürdü de öldürürdü de.