Bölüm Şarkısı: Mazlum Çimen ~Büyük Adam Küçük Aşk
Bölüm 2: Aşk, Bir Özgürlük Savaşı
Dünya hep dönerdi dönmesine ama bazenleri bazı insanların etrafında daha çok dönerdi. Hayatın altın kaşıkla doğan insanları mıydı yoksa şansın ta kendileri miydi bilinmezdi ama onlar dışarıdan dünyanın etrafında döndüğü düşünülen kişilerdi. Bu hayatın onlara geçtiği iltimas kimine bencilliği, kimine kötülüğü, kimine de iyiliği vermişti. Seçim ellerindeydi ve dünya bile etraflarında dönerken ne olması gerektiğini onlar kendileri seçmişti.
Dışarıdan bakan bir göz için Asef tam da o kişiydi. Dünyaya altın kaşıkla gelmişti. Aslında onun için sadece dışarıdan bakan bir göz demek doğru bir tabir olmazdı, o gerçekten de şanslı biri olarak dünyaya gelmişti. Her zaman gözünün içine bakılmış, ağzından çıkacak bir kelam için beklenilmişti. Asla şımarık büyütülmemiş, bu da ona merhameti ve iyiliği getirmişti. Ailesi ona özgürlük hakkı vermişti en başından beridir. Seçimler her zaman ona bırakılmış, başına geleceklerle savaşmasına izin verilmişti. Bunu yaparlarken oğullarını yalnız bırakmamış ve bir adım gerilerinde hazır da beklemişlerdi. Onlara güvenerek kendi olmayı öğrenmişti. Risk almaktan korkmamış ama sınırını korumayı hep bilmişti.
Her zaman sözü dinlenilen birisi olmuştu. Mantıklı düşünmüş, güzel hamleler yapmış ve topluluğu etrafına toplamıştı. Altın gibi ışığını saçan, saçtığı ışıkla etkisi altına alan birisiydi. İnsanlar onun ışığından faydalanmak da istiyordu, ışığını tatmak da. Ona yapılan hiçbir şey onu şımartmamış, kendini üstün görmeye itmemişti. Sadece durmuş ve izlemişti. Ucunda nereye kadar gidebileceklerini merak etmişti. İnsanlar çıkarları doğrultusunda nereye kadar gidebilirdi? Ucu bucağı var mıydı yoksa sonsuzluktan mı ibaretlerdi? Bir insan nereye kadar tahammül edebilirdi ki katlanamadığı olaya? İşte insanların patlama noktasını merak ettiği için hep beklerdi, izlerdi.
Dernekte başkan olurken planları hep çok daha büyük olmuştu. Özgürlük savaşını vermek ve bunun ucunda ölmek bile koymazdı ona. Onun için onurlu bir ölüm olurdu pek tabii. Bir hevesle başkanı olduğu derneğe tahammül edememiş ve derslerin bahanesiyle başkasına devretmişti. Diş hekimliği okuduğu için hiç kimse zorlamamış ama dernekten tamamen ayrılmasına da izin vermemişlerdi. Derneğin onsuz olması herkesin gözünde imkânsızdı. Sanki onunla doğumuş ve gelişmiş gibi olmuştu herkesin gözünde.
Asef gidişattan rahatsızdı. Ülkücülere de pek tabii saygı duyuyordu çünkü onlar da kendi doğru bildiği görüş için seslerini çıkarıyordu. Bundan yana sorun yoktu. Sorun, artık iki tarafında insanlığını kaybetmesiyle başlamıştı. Bir kere soruna değiniliyorsa bin defa karşı görüşü ortadan kaldırmaya yönelik şeyler konuşulmaya başlamıştı. Barış için savaşan birinin savaşa onay vermesi mümkün olamazdı. Onlara direnmek öyle zordu ki bu yüzden savaş için kendini yitirmiş insanların başkanlığını yapmak istememişti. Sözü yine herkesten çok geçse de bunun içinde olmak istememişti. Engel olamadığı şeye ortak olmak istememişti. Bu mertçe tavırları ile herkesi etkisi altına alırdı. Onun etkisi çok kuvvetliydi fakat bir kişi onun etkisinin yanında bile gezinmiyordu. Onu fark etmiyordu bile.
Bera.
Dışlanılmış insanların yükünü tek başına sırtlanmış çocuk.
Bu üniversitede ona bulaşıldığı gibi hiç kimseyle uğraşılmazdı. Her görüşün ortak düşmanı bildiği biriydi. Çünkü hiç kimse onun gibi cesurca yönelimini kabul edip söyleyememişti. Karşılarında ufak tefek, korkak bir çocuk görseler bile öyle olmadığını herkes biliyordu. İşte bu yüzden onu böyle bastırmak istiyorlardı. Kendilerince onun gibi birisinin türemesini istemiyorlardı! Aptal insanların, aptal düşünceleri, diye düşündü Asef.