Biraz sohbet ve açıklama vaktiii! Ben normalde dram ve kaos perisiyimdir. Normalde ilk iki bölümün şarkısına bakarsanız da kitabı tamamen dram ağırlıklı yürütecektim. Sonra arkadaşım tepeme çöktü ve en azından Bera'yı mutlu okumak istediğini söyledi. Tabii ki kıramadım, hemen tav oluyorum 🥹 Sonrasında zaten Bera bebeğim kendisini yazdırdı. Hiç sevilmesi için ya da sevimli gözükmesi için ekstra düşünüp yazmadım. Onu yazarken sanki ruhumu ele geçiriyordu. Hareketleri abartı mı yoksa kararında mı o yüzden bilemiyorum. Genelde ağır yazan biriyim, diğer kitaplarımdan da belli 🥺 Bera kendisini inatla bir bebiş olarak yazıyor benim canım bebek tanem. Bu bölümden itibaren artık olaylara başlıyoruz. Bera'nın kendini içsel bir iyileştirme süreci olacak, Asef de her daim destekçisi olacak. Bu süreçte eksik bulduğunuz, abartı olduğunu düşündüğünüz, şu sahne de olsa ne iyi olurdu dediğiniz şeyler olursa bana yazabilirsiniz. Eleştiriye açık birisiyimdir. İyi ya da kötü hakaret olmadığı sürece hepsini benimser ve ona göre hareket ederim. Umarım bebeklerimi ve beni seviyorsunuzdur; biz, sizi çok seviyoruz!
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz bebek taneleriiimm 💜
Bölüm 22: Yazarın İşlediği Çiçek
Sonsuzluk, ucu bucağı olmayan bir kavramdı. Benim ise sonsuzluğum Asef'ten ibaretti. Eklemlerimden, kemiklerimden, ruhumdan, kalbimden bağlanmıştım ben ona. Tanrı bizi doğmadan bir kılmıştı. Kaderimiz birbirime kırmızı ipliklerle bağlanmış, bize de yalnızca birbirimizi bulup kavuşması kalmıştı.
Fakat benim daha önce aşkın uğramadığı gönlüm bu konularda çok noksandı...
Onun için doğru kişi miydim? Bu heyecandan yalpalayan hâllerim bir gün onu sıkacak mıydı? Gönlündeki yerimin büyük olduğunu görebiliyordum. Aksi olsa nasıl varlığım bile onun kalbinin teklemesine, nefesinin kesilmesine sebep olabilirdi ki? Ama yine de içten içe korkuyordum. Onun yanında eksik kalmak, ona yetememek beni korkutuyordu. Onun etrafında herkes pervaneydi. Kadınlar onun olduğu ortamda kimseye dönüp bakmıyordu bile. Bense bu fikirlerin altında ezilip kalıyordum.
Yüzümde tutmaya devam ettiğim tebessümle kapıyı çaldım. Asef'in annesi Aheste abla kapıyı açınca gülümsemem daha da derinleşti. Bu aileyi çok seviyordum. Bana doğru aile nasıl olunur bunu gösteriyorlardı. Olması gereken, olduğunda da huzuru kendisiyle getiren o aileydi onlar...
"Ogluşlarım hoş geldiniz." Neşeli bir ses tonuyla şakımış ve ikimizin de birer yanağından öpmüştü. "Aheste abla, mümkünse diğer yanağımdan da öper misin? Biri eksik kalınca kendimi kötü hissediyorum." İlk şaşkınlıkla bakmış ardından kıkırdayarak diğer yanağımı da öpmüştü. Ferah bir nefes verince sevimli bir şekilde dayanamayıp bir kez daha gülmüştü. Onun dudaklarında benim sayemde bir gülüşün oluşması beni mutlu etmişti.
"Ben de öpeyim mi?" İstemsizce yeşil gözlerimi irileştirmiş, kafamı da yana doğru eğmiştim. "Ah Beracığım, lütfen!" Sıkıca kollarımı boynuna dolamış ve ilk önce sarılmıştım. Şefkatli bir anne kokusu ondan benim üzerime sinmişti. Bir annenin sıcak kolları beni sarıp sarmalamıştı ve bu his ömrümce kendi annemden tadamayacağım bir şeydi. Derince kokusunu içime çekip geri çekildim ve yanağına ufak bir buse kondurdum. "Kedi oğlan mısın sen hah?" Benimle bazen kırılgan bir çocukla konuşur gibi konuşuyordu ve içimi titrediyordu bu tavır. "Miyav." deyince kapının önünde şen kahkahası yankı buldu.
Asef'in de gülüşünü duyunca ona döndüm. Kocaman bir tebessümle yüzüme bakıyordu. Gözleri bana bakarken ışıl ışıldı. Yana eğdiğim kafamla içten bir tebessüm sundum ona. Aslında arabada biraz ters düşmüştük onunla. O hemencecik ilişkimizi ailesine söylemekten yanaydı ama ben korkularımdan sıyrılıp da kabul edememiştim. Biliyordum, onlar harika bir aileydi. Ve evet, çok büyük bir tepki de vermeyeceklerdi ama yine de korkuyordum. Bu zamana kadar sadece kadınlardan hoşlandığını düşündükleri oğulları benimle tanışır tanışmaz erkeklere yönelmiş gibi duruyordu. Hatta belki acıma olarak görüp ciddiye bile almayacaklardı hislerini. Bunu düşünüyor olmak bile kalbime kaya oturmasına sebep oluyordu. Sevdiğini bilmeme rağmen hâlâ beynimi ele geçiren, acaba bana acıyor mu, düşüncesi bir türlü beni terk etmiyordu. Bu yüzden de daha da fazla kendime karşı hırçınlaşıyordum. Benim derdim en başından beridir yalnızca kendimleydi. Ben en çok kendime düşmandım.