24. Bölüm ☄️

1.9K 160 35
                                    

Okuyucu da fena bir düşüş var biz artık sizin eskiden sevdiğiniz kitap mıyız acaba🥺 neyse bitince belki artar tempoyu yüksek tutalımmm

Bölüm 24: Ömrümü Yasladığım Dağ

Benim yollarım uzundu uzun olmasına fakat attığım her adım bir engele takılıp yere çakılmama sebep oluyordu. Bir kez olsun ayağa kalkmama ve savaşmama izin bile vermemişlerdi ki. Emekleye emekleye ben bu yolları aşmaya çalışırken ışıkların arasından ilahi bir güç ulaşmıştı bana. Allah'a duamı sunduğum vakit Asef'in elleri sıkıca sarmıştı ellerimi. Bir annenin eli bile beni sarıp sarmalamışken, bir babanın elleri saçlarımı sevmemişken onların yerine de beni sevmişti. Aile sıcaklığını ben onun kucağında sarıp sarmalanırken tatmıştım. İşte bu yüzden korkularım ben gömmeye çalışsam da bir uyanışa geçiyordu.

Onun hayatına da engel olarak düşerim zannediyordum. Bana gül bahçesi vadeden adamın yoluna diken olurum diye korkuyordum. Altın tepside sunulan güzel hayata rağmen kendi uğraşlarıyla bulunduğu konumu hak eden adama pranga olmaktı en büyük korkum.

Ben onunla bi' doksan üç yılının sonbaharında tanımıştım. O yağmurlu günde bir sokak kedisi gibi duvar kenarına sığınmışken onun varlığıyla bana şemsiye olduğunu bilmeden de hissetmiştim. Ellerim göğe uzanmış yağmurun durup durmadığını anlamaya çalışırken, her zamanki gibi yere ezilmesi gereken bir böcekmiş gibi çalınırken onun kelamlarını işitmiştim. Ağladığımda gözyaşı akıtmamam gerektiğini söylediğinde, en müşkül durumumda bir camiye sığınmışken beni evine ortakçı ettiğinde yolumuzun da artık ortak olacağını anlamıştım. Çekingendim, korkaktım, hayatın silsesini her defasında yüzüme yiyerek bu yaşa gelmiştim ama onun için değişirdim. Onun için en cesur yürek ben olurdum.

Şayet onu bu kadar sevmesem korkum da olmazdı, çekincem de; o yüzden sıyrılamıyordum bunlardan. Onun ayağına taş değecek, yoluna engeller dizilecek diye ödüm kopuyordu. İçim panikle çarpıyor, nefesim boğazıma kaya olup oturuveriyordu. Bana ışık sunan adamın ışığını söndürmekten korktuğum için bize bizzat ben acı çektiriyordum. Varsın ben yanayım onu gözlerinin ışığı hiç sönmesin, diye içimden defalarca kez geçiriyordum. Ben birçok kez yana yana kavrulmuş, kimsesizliğin yakıcı tadını damağımda hissetmiştim o yüzdendir o yanmasın diye kendimi uğrunda yakmayı arzulama sebebim. Sevdiğim adam pamuklara sarılsın, yolları gülden, hayatı altın gibi parlasın istiyordum. Hiç bencil düşünmüyordum ama sanki bir bencilliğin içinde boğuluyormuş gibi acı yaşattırıyordum bize. İnsanlar bencilliğinin acısını tadardı, ben ise sencilliğimin be Asef'im! Olsun, olsun senin için bütün acıları koynumda saklar ve büyütürdüm canımdan çok sevdiğim adam...

"Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişsse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide.”

Turgut Uyar'ın bu şiiri kafamda devamlı bir şekilde çaresizce oynarken benim aklıma düşen tek kişi Asef'ti. Ona sığınırdım, onun sıcak kollarına... Ölümden şimdi korkar olmuştum. Her gün içten içe Allah'a huzurlu bir ölüm için el açıp dua ederken bu defa bundan kaçınır olmuştum. Asef ile yaşanacak bir güzel ömrümüz vardı. Düşe kalka, yana yakıla, güle ağlaya bu ömrü birlikte yaşayacaktık. Ben onu geride bırakırsam o parıldayan gözlerine düşen yağmur bulutlarıyla bin kez ölmenin tadına varırdım. Ölümün artık bir kaçış olmadığını, birine gönül verdiğinde insan anlıyordu. Benim, en çok da bizim için yaşamam gereken bir ömrüm vardı. Doyasıya Asef'imle yaşanacak bir ömür...

Bera (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin