Yorumlarınızı bekliyorummm 💜
Bölüm Şarkısı: Göçmen Kızı fon müzik (kanun ve gitar)
Kenan Adil: Göçmen KızıBölüm 8: Sığınacak Tek Liman
Bera'dan...
Küçükken bir sığınağım vardı. Kimden kaçmak istesem köpek kulübesi gibi olan yere saklanırdım. Hatta bir keresinde bu yüzden babam, olman gereken yerdesin it, demişti. Ufaktım bu yüzden pek bir anlam yüklememiştim. Hatta öyle iyimser düşünmüştüm ki beni tatlı bir köpek yerine koyduğunu düşünüp sevinmiştim. Gülümseyerek yüzüne baktığım için buna dayanamamış elinin tersiyle dudağıma bir tokat geçirmişti. Hep taktığı kırmızı taşlı yüzük dudağıma değince de çok kanamıştı. Aslında çok ağlamak istemiştim. Canım yanıyorken ağlamam en normal şey değil miydi? Öyle bir sinirle bakıyordu ki ağlamaya bile korkmuştum. Çünkü ağlarsam o gün oradan sağ çıkamayacağımı biliyordum. O zaman bu içgüdüsel olsa da büyüdüğüm zaman anlamıştım. O gün fısıltı kadar sesim çıksa mezarım olacaktı orası. Olsaymış keşke...
Düşünüyordum o yaşımdan bu yaşıma kadar. Acaba sevilmeyecek ne yapmıştım ben? Yani hangi noktada benim varlığım onun kalbine nefret tohumu ekmişti? Bir baba başka türlü neden evladını sevmezdi ki? Evet, hep kırılgan bir çocuktum. Büyüdükçe kadın gibi olduğumu daha kötü tabirle yüzüme vursa da küçükken ona ne yapmıştım bilmiyordum?
Annem ise korkak bir kadındı. Babam ona kötü bir şey diyecek ya da benim uğruma onu bırakacak diye bana sevgisini bile vermezdi. Beni asla korumazdı. Galiba o da beni sevmiyordu. Bana bakarken prangasına bakar gibiydi. Neden böyleydi? Ben onlara ne yapmıştım ki? Öylece nefes alırken hangi noktada göze batmıştım? Bilmiyordum, hiç bilememiştim.
Ne onlar ne de abimler beni bir an olsun korumamıştı. Küçük abim biraz daha ılımlı olsa da hepsi benden uzaktı. Sevmezlerdi. Böyle bir aile dramının içinde olmak zoruma gidiyordu. Ben o küçük televizyon ekranlarındaki mazlum çocuk değildim ki, niye başıma bunlar geliyordu?
Ufak tefektim, bazen biraz kırılgan, bazen ise ağlak ama yine de güçsüz değildim. Bunu kabul etmek kendime yaptığım en büyük haksızlık olurdu. Yıllardır uğraştığım şeylerin birine bile bir başkası olsa katlanamazdı ama ben ne olursa olsun savaşıyordum. Canım uğruna o bıçağı saplarken de, aileme sırtımı dönüp okumaya gelirken de, üstüme gelip beni bezdirmeye çalıştıklarında pes etmediğimde de, eşcinsel olduğumu saklamadığımda da pişman olup asla gocunmamıştım. Ne yaparlarsa yapsınlar pes etmeyecektim, bu savaş oyunumu terk etmeyecektim.
Şu bir haftada ilk kez kendimi sığıntı gibi hissetmemiştim. Sanki o küçük kulübemde huzurla tek başıma kalıyordum. Asef bana öyle iyi davranmış, öyle sahiplenmişti ki bunu annem veya babam bile yapmamıştı. Çekindiğim her şeyi hisseder gibi önüme sermişti. Kendime ait bir odam bile vardı. Yakında giderim dememe rağmen oradaki eşyalarını kaldırmış ve istediğim gibi dekore etmemi istemişti. Pek bir şeye dokunmamıştım ve öylece kalmıştı oda ama yine de bir şey dememiş, beni herhangi bir şeye zorlamamıştı.
O, bu bir haftada okula gitse de benim dinlenmem gerektiğini söylemişti. Asef gelene kadar sıkıntıdan patlamış, gelince konuşuruz diye kendimi sürekli gazlamıştım. O gelince de ufak bir çocuk gibi kenara çekilmiştim. Asef gününün nasıl geçtiğini anlatırdı. Ben de ufak ufak ona eşlik ederdim. Dersleri ağır olduğundan onunla ilgilenir, bazenleri diş yapardı. Ben de ilk kez oyuncak görmüş çocuk gibi hevesle onu izlerdim. Zaten pek fazla da oyuncak görmemiştim... Neyse, olabilirdi böyle şeyler değil mi?
Bahar ziyarete geliyordu, gelmediği zamanlarda da Asef notlarımı getiriyordu. Ödevlerimi yapıyor, dersimi geciktirmeden hallediyordum. Bursumu kaybetmek asla istemezdim. Ne olursa olsun o puanlarım yüksek olmalıydı, başka şansım yoktu.