Yalnızlığımın birinci haftasını geride bırakırken yine aynı saate ve aynı odada uyandım. Karanlık oda, kapalı havayı işaret ederken uzaklardan gelen alakasız horoz sesi yeni alarmım olmuştu. Bu ortama alışmak çok zor olmamıştı benim için. Yerimi yadırgamazdım. Yadırgayacak kadar bir yeri sahiplenmemiştim zaten. Ama ailemin evinde kalıyorum düşüncesi hâlâ tuhafıma gidiyordu. Benim bir ailem vardı... Tuhaf.
Alışamadığım tek şey Bucky'nin yokluğuydu galiba. Onun kolları arasında uyanmaya alışmıştım. Sıcaklığına, sabahları yaptığımız boş muhabbetlere, ilgisine, hissettirdiği huzura, sevgisine... Hepsini bir anda kaybetmiş gibi hissediyorum. Boşluktaydım. Bucky'siz geçen bir haftada kabuslarım bile kendini göstermişti. Üstümde inanılmaz bir tedirginlik vardı. Her çatırtıya duyarlıydım. Kullanmadığım bütün odaları pencereleriyle kilitlenmiştim. Silahımı uyurken bile yanımdan ayırmıyor, beraber yatıyordum. Bu derece olacağımı tahmin etmemiştim. Kendimi ne kadar tutsam da bütün bunları yapmasam uyuyamayacağımı biliyordum. Ki uyuyamamıştım da.
Beni bu kadar tedirginleştiren şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Rumlow muydu? Karşılaşma umuduyla kabul etmiştim zaten. Ölü olduğunu bildiğim ebeveynlerimin evinde yaşamak mı? Hayaletlere inanmayı küçük yaşta bırakmıştım. Ama bazen eski anıları düşünürken seslerini duyuyormuş gibi olduğum doğrudur. Deliriyorum galiba. Yoksa beraber yaşadıklarımızın anısıyla şimdi geldiğimiz hâli düşünmek miydi? Nereden nereye. Ama sanmıyorum. Tamam belki bir etkisi olabilirdi. Tedirgin hissettirmiyor ama tuhaftı işte bu durum... Başarısız olma ihtimali mi? Ya planladığımız şey olmazsa? Beklemediğimiz anda harekete geçerlerse? Ya Peter ifşa olursa? Saldırı ihtimalinde ya onlara geç kalırsam? Ellerindeki silahlar ilk zamanlarda bile Steve ve Bucky'e yeterince zarar verdi. Bu sessizlik sürecinde kim bilir neler yapıyorlardır, yapmışlardır. Ya geç kalırsam? Ya Bucky'ye geç kalırsam?
"Yine başladın çok düşünmeye..."
Kendi kendime mırıldanırken yatakta doğrulup sırtımı başlığa yasladım. Avuç içlerimi gözlerime bastırırken bacaklarımı kendime doğru çektim.
"Of..."
Başımı dizlerime yaslarken içimdeki Bucky'yi arama isteğine karşı çıkmaya çalışıyordum. Kendi telefonumun takip edilebilme ihtimali yüzünden Bucky'yi ya da diğerlerini aramıyordum. Fury'nin gönderdiği özel bir telefon vardı ama onu da özel durumlar için saklanmıştım. Her hangi bir şüpheye mahal vermek istemiyorum.
Öğrencilerim ne halde acaba? O konuda da hiç içim rahat değildi ama Natasha gönüllü olarak ders verecekti. Bu isteğini yolda giderken gecenin bir köründe arayıp söylemesi biraz tuhaftı. Ne düşündü acaba?
Natasha'nın eğitim vereceğini bilmek beni biraz rahatlatmıştı ama. Rahatsız hissetmem sadece sözümü tutamadığım için. Mahcup hissediyorum kendimi.
"Ay sanki bundan önce Bucky mi vardı ne bu sızlamalar?"
Ani bir kararla ayağa kalkarak söylendim.
"Tamam seviyorsun anladık. Ama alışman gerekiyor. Her zaman yanında olamaz."
Hızlı kalktığım için anlık gözlerim kararsa da dengede kalmayı başardım. Komodindeki saç tokamı alırken söylenmeye devam ediyordum.
"Sanki bunca sene yalnız yaşamamışsın gibi... Bu kadar hızlı alışman sağlıklı değil."
Banyoya doğru ilerlerken bir taraftan da saçlarımı topluyordum. Hava aslında tam yatakta oyalanmalıkdı ama maalesef oyalayacak kişi kilometrelerce uzaktaydı benden.
Bende kondisyonumu sabah koşusuyla halletmeye karar verdim.
"Nerelere kaldık..."
Belimi esnetirken ışığı açıp banyoya girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Man Down//Bucky Barnes×Y/N
Fanfiction"Ben hallediyordum." "Uzaktan pekte öyle gözükmüyordu. Ne o? Serumun mu azaldı?" Alayla konuşurken karşısındaki adama sert bir yumruk atıp bir kaç metre sürüklenmesine neden olmuştu. Adam yerde kıvranırken anlık bana bakıp diğer adamlarla ilgilenmey...