Elimin ağrıdığını hissederken poşeti diğer elime aldım. Kapısı açılan asansörden çıkarken mutfağa doğru hızla adımladım.
Marketin bu kadar uzakta olduğunu bilmiyordum. Yakında varsa da artık çok geçti. Erken saate çıktığım için kimseyi de sormak için uyandırmak istemedim. En azından birileri sağlam olmalıydı. Ben zaten alışmıştım uykusuzluğa. Bu yürüyüş iyi gelmişti ama hem boş sokaklarda dolaşıp temiz hava aldım hem de ihtiyaçlarımı giderdim. İhtiyacım da kemik suyu almak. Bucky'ye hastaneden çıktığından beri her gün zorla kemik suyu içirtiyorum. Doktora benim yapabileceğimin ne olduğunu sorduğumda bana böyle bir tavsiyede bulunmuştu. İyileşmesinde yardımcı olacaksa ne kadar kokusundan nefret etmiş olsam da her şeyi yapmaya hazırdım. Hatta diğerlerine de içiriyordum. Severek içtikleri söylenemez ama kimse sesini çıkartmıyordu. Sam hariç.
Başlarda vejetaryen olduğunu söyleyerek içmeyi reddetmişti ama Bucky yalanını açığa çıkartmıştı hemen. Beni kandırıp kafamı karıştırdığı için ekstra azarlamıştı hatta... Çok şapşallar.
Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken kapıya yaklaştıkça yükselen konuşma sesleriyle merakla kaşlarımı çattım.
Ne bu tantana?
İçeri girerken hararetli konuşan bedenlerin biranda bana dönmesiyle adımlarım yavaşlamıştı.
"Günaydın?"
Neden öyle bakıyorsunuz?
Yüzümdeki gülümseme yavaşça söndü. Mutfak tezgahına ilerlerken sorgularcasına bakmaya devam ettim.
"Ne oldu?"
Mutfak ve salonu ayıran ada tezgahına poşetleri koyarken gergin suratların bir anda rahatlamasıyla kafam iyicene karışmıştı.
Sırasıyla yüzlerine bakarken ayakta olduğunu gördüğüm Bucky'le merakla çatılan kaşlarım sinire evrimleşti.
"Sen niye ayaktasın?!"
Yanına adımlarken o da benzer bir şekilde bana bakıyordu.
"Telefonuna niye bakmıyorsun?!"
Anlık duraksamayla elim cebime giderken boşlukla gerçek kafama dank etti.
"Kullanmadığım için unutmuşum..."
Vermişlerdi vermesine ama açmadım bile. Kapalıydı. Bucky sinirli bir soluk bırakırken mahcubiyetle destek olmak için sessizce kolunun altına girdim. Uyanmadan dönerim diye düşünüyordum. Saati de fark etmedim... Endişelenmiş olmalılar.
Hareket etmeden önce Bucky derin bir nefes alıp kolunu omzumdan sarkıtırken kendine doğru çekip saçlarımın arasına öpücük kondurdu. Hafifçe gülümserken başımı eğip utancımı gizlemeye çalıştım.
Bucky'nin temasları farklıydı. İçimi sıcacık yapmasının yanında bütün karanlığımı kısa bir an kenara atıyordu. Eskiden nasıldı tam olarak bilmiyorum ama alışık değildim tabi.
"Her şey normale döndüğüne göre," Hareketlenen Steve ve Yelena'yla bakışlarımı onlara döndürdüm. "biz çıkıyoruz."
Herkes onaylar nitelikte cümleler kurarken Sam'in yardımıyla Bucky'yi yavaşça koltuğa oturttuk. Tezgaha koyduğum poşetler için tekrar hareketlenecekken bileğimi tutan Bucky'le bu mümkün olmadı. Bakışlarımı yüzüne çevirirken yanını işaret etti.
"Poşetleri..." Elimle işaret ederken dediğimi umursamadan bileğimden çekerek yanına oturttu bile. "Yerleştirseydim..."
"Sam gönüllüymüş. Sen otur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Man Down//Bucky Barnes×Y/N
Fanfiction"Ben hallediyordum." "Uzaktan pekte öyle gözükmüyordu. Ne o? Serumun mu azaldı?" Alayla konuşurken karşısındaki adama sert bir yumruk atıp bir kaç metre sürüklenmesine neden olmuştu. Adam yerde kıvranırken anlık bana bakıp diğer adamlarla ilgilenmey...