Günlerdir ölüden beterdim. Sabah kalkıyor, kahvaltımı yapıyor ve geri yatağıma dönüyordum. Priz yatak ucumun başında olduğumundan şanslıydım ki, telefonumun şarjı bittiğinde kabloya erişmem kolay oluyordu. Keşke hayat pilim de böyle kolay şekilde dolabilseydi. İmkansız.
Yataktan her kalktığımda başımda koca bir ağrı vardı, başımı yerinden çıkartacak gibi hissediyordum. Yüzüm iyice asılıyor, bir ağrı kesici atarak geri yatağıma dönüyordum. Devamlı aynı döngü. Hiçbir şey değişmiyordu.
Bu süreden önce iş başvuruları yapmıştım, geri dönüşler geliyordu ama hiçbir telefona veya mail'e bakamıyordum. Bir ölüden tek farkım nefes alabilmemdi. Yalnız başıma yasımı tutuyor hissiyatı doğuyordu içime. Biri adıma yanlışlıkla sela okusa muhtemelen aldırmaz ve düzene uyardım.
Yattığım yerden tek gördüğüm günlerdir bembeyaz tavan astarıydı. Zaman zaman avizeyle bakışıyor ve aklımın çelmemesi uğruna koca savaşlar veriyordum zihnimin içinde. Bir çiçekli ip sarkıtmak cazibeli geliyordu.
Her tavanla göz göze gelişimizde iç sesimle başbaşa kalıyor ve geçmiş ve geleceğimin ne olduğunu veyahut olabileceğini düşünüyordum. Sürekli sorular soruyordum kendime. İyi miydim? Mutlu muydum? Neye sahiptim? Kimdim ve neydim? Genelde verdiğim cevaplar hayır ve hiç kelimeleri etrafında dönüyordu. Koca bir boşlukta yankılanan 'hayır'ların içinde bir hiçtim. Bu cümle yankılanıyordu sadece.
Doktorun verdiği ilaçları almayı ihmal etmiyordum. Aslında almayarak eski bene dönmeyi çok düşündüm. Öyle daha mutlu hissediyordum, var olmayan şeylerin arasında kendimi bulmam daha kolay oluyordu. Üzen ya da çaresiz bırakan kimseler yoktu. Her şey isteklerim doğrultusunda oluşuyordu.
Günler birbirini devirmişti, zor da olsa yerimden kalkıyordum artık ama psikolojimin değiştiği söylenemezdi. İçimde bağıran kabileler aynı şeyleri tekrarlıyordu, aynı rutinimin içindeydim sadece artık ölü gibi yatmıyordum. Ayaklarımın varlığını anlamış ve üstlerine basabilme yetimin olduğunu hatırlamıştım.
Korkunç haldeydim. Duşa bile zar zor giriyordum, saçlarımı taramayı es geçiyordum. Kıyafetleri rastgele dolaptan seçiyordum, ne giydiğimi bile sonradan fark ediyordum. Aslına bakarsak senelerdir böyleydim ama toplardım sanarken yeniden başa döndüğümü görmek üzgün hissettiriyordu. Emek veriyorsun ve emeklerinin sonucu heba oluyor. Bir oyun oynuyorum da sanki bir leveli asla geçemiyormuşum gibiydi.
Yediğim yemeklerden keyif almıyor, uykumdan yorgun uyanıyor, aynaya bakmaktan çekiniyor, kimseyle iletişime geçemiyor bir vaziyetteydim. Sevgili karşı komşum da elbet koca bir etkiydi. Hoşlandım sanmıştım, o da benden hoşlanıyor sanmıştım. Gerçek gibi gözüküyordu ama yanılgıydı işte. O, bir şekilde yeniden kapımı çalabilirdi, beklemiştim onu. Çalmamıştı. Bir anlam ifade etmiyordum çünkü.
Ben çalmak istedim defalarca ama çalmadım. Gururuma yenik düşemem, diyemeyeceğim. Sadece pencereden onu kestiğimde hala kahkahalar atabildiğini görmek sanırım incitmişti beni. Sadece ben üzülüyordum bu olay karşısında, onun hayatından bir şey eksilmemişti. Belki de doğru olan buydu çünkü kısa süre içinde birbirimize açılmıştık. Ne olabilirdi ki daha? Aşık olacak değildik ya?
Zamanla ben onun penceresini kesmeyi kestim, o da beni arayıp sormadı. Ben korkumu ve hislerimi kağıda döktüm, o bir mesaj dahi atmadı. Perdemi çektim ve çektiğim günden beri o pencerenin yanına yaklaşamadım kalp kırıklığından.
Artık müzik dinleyebilme evreme gelmiştim zamanla. Son ses açamıyordum, kulaklığım eşliğinde dinleyebiliyordum. Zamanla kendime acıyor ve ağlıyordum. O'na değil, tamamen kendimeydi. Kendimi soktuğum şu rezil halime ağlıyordum, kendimi paralıyordum resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Divâne | +18
Teen FictionBir yaşam ne kadar vasat olabilirse, o kadar vasattı bazı yaşamlar. İki yaşam ne kadar alakasız olabilirse, o kadar alakasız ve bağımsızdı. Hazen, hayatını bir boşluğa adamıştı. Kimi zaman o boşluktan kurtuluyor ama bir şekilde yine kendini tanıdık...