13 | Bir Gülüş Her Şeye Bedel

37 8 0
                                    

Akşam saatleriydi. Artık bu adamın ışıklarının yanık olması canıma tak etmişti. Sinirimden püskürecek duruma gelmiştim. Evine gidip, sağı solu deviresim geliyordu içimden. Evini devirmeyecektim ama evine gidecektim. Evini devirmeyecektim ama o evi başına yıkılacak duruma getirecektim.

Klasik pembe terliklerimi giyerek ceketimi kollarınla iyice sardın bedenime. Apartmanına koşar adımlarla gidiyordum. Beni karşısında gördüğünde ne tepki vereceğini cidden merak ediyordum. Belki de 'özledim' der, sarılırdı koynuma? Boş bir palavra olurdu yine de.

Katları sinirle çıkıyordum. Kimi basamağı ise atlıyordum artık. Bir an önce kapısına ulaşma isteği basmıştı içime. Kapısına vardığımda yumruklarımı vurdum çelik kapıya. Tok ses beni kesmediğinden diğer elimle de zili çalıyordum bir yandan.

Saniyeler sonra kapı açılmıştı yüzüme. Tişörtsüz bir adam görmeyi beklemiyordum açıkçası. Bir insanın kasları hiç erimez miydi? Üstelik spor yaptığına da hiç şahit olmamıştım.

Dudakları iki yana kıvrılmıştı beni gördüğünde. Hayal ettiğim bir karşılama olmamıştı ama yine de sinirime hakimdim halâ.

"Aa, Hazen! Hoş geldin."

"Hoş bulmadım, Uygan!"

Sesim gür çıkıyordu. Kalkan kaşları yeniden çatıldığında bileğimden tutarak beni içeri çekti; çünkü rahatsız olmuştu ses tonundan.

Üzerimize kapıyı kapadığında dudaklarını bana karşılık vermek namına araladı. "Ne diyorsun sen be?" dedi azarlar tonda. "Neyin afrası tafrası bu?" Ellerini beline koyduğunda ben de onu taklit eder gibi aynı noktaya koydum ellerimi.

"Bir gittim, diyorsun. Bir geliyorsun. Üstelik geldiğini haber bile vermiyorsun? Dalga mı geçiyorsun, Uygan?"

"Unutmuşum, kafam dalgındı. Ne bağırıyorsun?"

"Ulan!" dedim, cümlelerimi toparlamak namına. Ona olan öfkemi nasıl dile getireceğimi çözemiyordum. Beni resmen unuttuğunu dile getiriyordu. "Beni nasıl unutursun lan?!" diyerek ittirdim göğsünden. Refleks olarak kollarımı yapışmıştı ama halâ yumruklar vuruyordum iki göğüs arasına. Canının yandığını kambur durmasından algılıyordum. "Benimle niye oyun oynuyorsun oğlum sen?"

"Ya seninle oyun oynayan kim amına koyim?" dedi hafifçe ittirerek. "Kafam dalgın ve sana anlatamayacağım sorunların içerisinde boğuluyorum, tamam mı?" Sesi çok net ve gür geliyordu. "Kusura bakma, prenses" dedi nefes alışverişini dengelerken. "Sana haber vermeyi unutmuşum." Kaşları hala çatıkken benimle resmen alay ediyordu.

Ben bile ondan daha sakin kalmıştım. Haklı olan bendim ama beni manipüle etmeye çalışıyordu. Üste çıkmaya çalışıyordu. Buna izin vermeyecektim.

"Benimle oyunlar oynama, Uygan!"

"Siktir git, Hazen."

Son dediği cümle aklımda saniyelerce yankılanmıştı. Beni evinden kovmuştu değil, beni hayatından komple kovmuş olmuştu artık. O kadar kırıcı hareketlerde bulunmuştu ama bu kadar acıtmamıştı. Eliyle kapıyı gösterdiğinde boğazımdan kayan koca bir yumru oldu. Tüm acıların boğazıma sığındı bir anda.

Gözlerine ıslak gözlerle bakmamın ardından bir hışımla def oldum evinden. Kalp kırıklıklarımı da alıp çıkmıştım o kahrolası evden.

Bir daha ne onun yüzünü görmek istiyordum, ne de onun evine gitmek istiyordum. Tek yazık olan oğluydu. Onu özleyecektim. Daha da kaybedecek bir şeyim yoktu. Zaten hiç sahip olmamıştım ki, kaybedeyim?

Evime nasıl girdiğimi bile hatırlayamıyordum. Merdivenlerde bayılacak gibi olmuştum. Duvarlardan tutuna tutuna varmıştım evime. Ağlamak istemiyordum ama gözlerim söz dinlemiyordu. İstemsizce yaşlarını salıyordu yanaklarıma.

Deli Divâne | +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin