Elinin teki cebinde olacak şekilde karşında dikiliyordu. Kaşları çatıktı, var olan sinirini benden çıkarmaya odaklıydı. Bu gözlerinden bile anlaşılıyordu. Ama ben de yangına körükle gitmeyi seviyordum.
"Sadece onu demedim," Alaycı gülümsememi takınarak cümlemi tamamladım. "Kırıcı olduğunu da söyledim, Uygan."
Burnundan soluyordu adeta. Hiçbir şey yapamazdı. Beni öylece ortada bırakıp gitmemeliydi. Bu olanların kabahatlisi oydu.
"Demek öyle Hazen," Sinirle gülerken bir anda dilini yanağına bastırdı. Hiçbir şey öfkesini dindirmiyordu. "Bir daha ait olmadığım kavramları bana dersen, kırılan tek yerin kalbin olmaz." Oldukça sakin konuştuğunu var sayıyordu ama dişlerini birbirine bastırarak konuştuğunun farkında bile değildi.
Söylediği söz beni fazla ürkütmemişti, gözlerinden ateş daha çok can yakıcıydı aslında. Noktayı koyup gittiğinde tıpkı gündüz vaktinki gibi kapının arkasında kalakalmıştım.
"Beni hep böyle ortada bırak, tamam mı?!"
Merdiven boşluğuna haykırışımı yolladıktan sonra bir hışımla kapıyı ardından örttüm. Sesimi işittiğini biliyordum. İmkansızdı duymaması. Gitmişti ama, yukarı çıkmasını bekliyordum fakat o gitmişti.
Yeni komşumdan red yemiştim.
Üzülmüştüm, yalan söylemeyecektim. İki günlük bir insan yüzünden bile üzülmem benim aşağılık bir yönümdü. Güçsüzdüm, yalnızdım ve kırılgandım. Ben buydum. En nefret ettiğim özellikleri taşıyan bir kadındım.
Hayatı boyunca daima hayalleri olmuş ama asla başaramamış bir kadındım. Belki de kendim bir hayaldim, var olmamıştım hiç.
Uyuyordum hep çünkü benim kafam bu dünyayı kaldıramıyordu artık. Benim ait olduğum yer bambaşkaydı. Buraları değildi. Kafamdaki ütopyayı seviyordum, buraları değil.
***
O günden beri Uygan'ı görmüyordum. Görsem bile yüzümüze bakmadan ilerliyorduk. Sosyal medyadan halâ takipleşiyorduk ama ikimiz de paylaşım yapan insanlar değildik. İki yabancıydık ama gerçekten de yabancılaşmıştık artık. Aramızdaki o selam bile verip alma olayı kalmamıştı. Ne kaybederdim ki?
İlaçlarımı alıyor, haftada bir doktora görünmeyi ihmal etmiyordum. İlaçlarımı almama rağmen daha kötü hissediyordum. Daha karamsarlığa bürünüyordum. Daha az kaçış yolu bulabiliyordum. Kafam dağılmıyordu.
Şiir defterime o günden beri dokunmamıştım bile. Tek bir kelime bile beni yansıtacak durumda değildi. Beni ben gibi olan insanlar anlamıyorken, kelimelerin anlayabilecek olması... Zaten koca bir saçmalıktı. Kendimi kandırıyordum.
Ergenlerin içinde bulduğu depresyonlardaydım sanki. Hiçbir şeyi beğenmiyor, hiçbir şeyle yetinmiyor, daima en kötü ihtimali düşünüyordum. İştahtan kesilmiştim, bu kilo vermem için bir ihtimaldi aslında. Bazen evin içinde bağırıyor, bazen bağırmalarına kapılıp kendimi jiletlemek istiyordum. Birçok kez kendimi durdurmuşluğum vardı hatta.
Ölmeyi bir o kadar isteyip bir o kadar korkan benden başkası var mıdır acaba? Varsa bile, bu olayın amacı neydi? Adı, sanı neydi? Kaçış mıydı, enkaz mıydı?
Kendi kendime konuşmaktan sıkılmıştım artık. Aynamdaki yansımama iç döküyordum ama o da bana artık dayanamayacak olacak ki bir gece ansızın çatlayıverdi. Bana ben bile katlanamıyordum. İşte koca bir hüsran.
Yalnız kalmayı sevmiyordum ama yalnız kalmaktan da nefret ediyordum. Sürekli konuşan insanların içinde kafam ağrıyordu. Bu koca evde, dört duvar arasında da tek başıma uyanmak canımı sıkıyordu. Kalabalıklığın arasında yalnızdım aslında. Caddede onca insanın arasında herkes gibi yürüyordum ama herkes gibi olamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Divâne | +18
Teen FictionBir yaşam ne kadar vasat olabilirse, o kadar vasattı bazı yaşamlar. İki yaşam ne kadar alakasız olabilirse, o kadar alakasız ve bağımsızdı. Hazen, hayatını bir boşluğa adamıştı. Kimi zaman o boşluktan kurtuluyor ama bir şekilde yine kendini tanıdık...