"Sana bir şey sormak istiyorum, müsaadenle." dedim neye güvenerek bilmeden. Kafama takılmıştı, aramızdaki sıcaklığı fırsat bilip bunu öğrenmek istemiştim. Sadece merakıma yenik düşüyordum.
"Tabii, sor." Kadehinden bir yudum alırken beni dinlediğini göstererek arkasına yaslandı.
"Benimki diye bahsettiğin biri var. Lütfen yanlış anlama beni. Sadece merak ettim kim diye."
Dudakları kıvrılmıştı ama ben gülünecek bir şey göremiyordum ortada. Kafamı yatırıp neden güldüğünü ima ettim mimiklerimle. "Komik değil Uygan. Soru sordum."
"Benim arkadaşım o. " Çatalını makarnasına doluyordu sakince. "Yeni tanıştık sayılır ama iyi kızdır." Ağzına koca dolanık makarnayı atmıştı.
"Ha, kız yani?" Dişlerimi dilime bastırıp kadehimden hızla birkaç yudumu boğazımdan akıttım. Sanırım biraz canımı sıkmıştı ama nedendir anlamıyordum. Ben bu adamı kıskanamazdım ki.
"Sen biraz gerildin sanki."
"Yok, hayır. Şarap çarptı biraz."
"Daha çok ben çarpmış gibiyim ama?"
Gözlerimi karşımdaki adamdan alıp önümdeki yemeğime yöneldim. İnsan gürültüsünün arasında kaybolup kalmıştım ansızın. O da beni taklit edercesine yemeğine yönelmişti. Bazen de şarabını yudumluyordu ama onun çivi gibi ayakta kalması can sıkıcıydı.
Şarabımın son yudumunu da dikerek karşımdaki adamın sesine yöneldim. Dirsekleri masanın kenarına yaslanmıştı.
"Aslına bakarsak Hazen," dudaklarını önce birbirine bastırdı. Az önce beni bulan gözleri masaya değdiğinde cümlelerini toplamaya çalıştığının göstergesiydi. "Ben senden hoşlandım."
Gözlerim yerinden çıkmasın diye kendimi zor mukayyet ediyordum. Ben kendi zihnim ve kalbim arasında çelişkiler yaşarken o pat diye döküvermişti her şeyi. Şaka mı yapıyordu acaba? Şaka olmalıydı herhalde.
"Anlamadım?"
"Diyorum ki, senden hoşlandım. Hoşlanıyorum."
"Hoşlanacaksın?"
"Yani, öyle bi' planlarım var."
Masadaki şişeyi kavrayarak bomboş olan kadehime akıtıp geri karşımdaki iyi itirafta bulunan adama yönelttim. Elimden şişeyi kapmasıyla arkama yaslanarak sözlerine devam etmesi için müsaade ettim.
"O gün gördüm seni, çok masum geldin bana."
Aslında değilim, yorgunum sadece.
"Masum geldin ve yeniden seninle karşılaşınca gerçekten bana yollanan işaret olduğuna inandım." Gözlerini bir kez olsun bile ayırmıyordu benden. Bu hem hoşuma gidiyor hem de geriyordu beni çünkü göz kontağı konusunda başarılı biri değildim. "Seni tanımak istiyorum, sen de beni tanımak istiyor musun?"
Kafamı salladım sorusuna 'evet' dercesine. Sanırım özgüvenli olmam gerekiyordu şu anda. Karşımdaki adamı örnek almam gerekiyordu ve kendimle olan çelişkilerime son vermem gerekiyordu.
Yanaklarımın utançtan kızardığına emindim. Alışkın olmadığım hislerdi ve durumlardı. Nasıl karşılık vermem konusunda cahillik çekiyordum ve beni yanlış anlamasını asla istemiyordum. Kontrollü davranmaya çalışmak beni inanılmaz derecede yoruyordu.
"Benim sana bir şey demem gerekiyor."
"Hadi gel, dans edelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Divâne | +18
Teen FictionBir yaşam ne kadar vasat olabilirse, o kadar vasattı bazı yaşamlar. İki yaşam ne kadar alakasız olabilirse, o kadar alakasız ve bağımsızdı. Hazen, hayatını bir boşluğa adamıştı. Kimi zaman o boşluktan kurtuluyor ama bir şekilde yine kendini tanıdık...