"Kalsam ne olur?" diye atladım vereceği cevapları bile düşünmeden. Tuhaf bakıyordu bana. Sakin miydi, değil miydi anlayamıyordum.
"Kalırsan tam da buramda," diyerek sol tarafını işaret ettiği avcuyla. "Kocaman bir heyecana nefes olursun." diye bitirdi ama belli ki içi doluydu bana karşı. "Gitmek istersen de, ne sen ya da ben bir şey kaybetmeyiz. Yaşanacabilecek ihtimalleri kaybederiz sadece." Cevap bekler gibi bakıyordu artık. 'Ben konuşuyorum, bir şey de sen de' der gibiydi aynı. Daha çok ona kafa sallamamı istiyordu dedikleri karşısında.
Söyledikleri uzunca aklımdan bir şerit misali geçip gitti. Ona karşı duygularım vardı evet ama ya üzülürsem? Zaten hayatı paramparça olmuş bir kadındım, daha da kırıklarıma ayrılır mıydım? Toplanamaz hâle mi gelirdim? Ama dediği tek doğru bir şey tezimi çürütüyordu: "Ne sen ya da ben bir şey kaybetmeyiz..." Haklıydı. Onsuzken kaybedebileceğim bir şeyim kalmamıştı, elimde olan her şeyi kaybetmiştim; özellikle kendimi. Şimdi onunlayken ne kaybederdim en fazla?
"Seninleyim." dedim hiçbir şeyi umursamadan. Belki de bu adamla ölecektim, belki de bu adam kafamı iyice tırlatıp küçük bir sahil kasabasında yaşamama sebep olacaktı. Ben içimde yaşaran ufacık umuda yelken açarak ona 'tamam' dedim. İkimiz de birer şansı hak ediyor gibi duruyorduk. "Ya Atlas?"
Bu soruyu sormamı beklemiyorcasına etrafta gezdi gözleri oğlunun ismini sayıklayarak. Düşünüyordu. Belli ki o da bu soru üzerine çalışmamıştı."Ona annelik yapmanı istemiyorum. Ona arkadaş, abla ol benim için kafî. Annelik gibi bir sorumluluğu omuzlarına bırakamam."
"Onun en yakın arkadaşı olacağım."
Sözlerim artık güler yüzle çıkıyordu. Sanırım alışıyordum 'tamam' dediğim bu olaya. Herkes bir umutla devam edecekti artık hayatına ya da ben ilk adımları çok abartıyordum.
"Bugün bizimle sinemaya gelir misin?"
Bir anda sunulan teklifle kalakaldım. Hiç ummuyordum. "Sizinle?" dedim sanki algılayamamış gibi.
"Ben ve Atlas." diye ekledi hemen ardımdan. Gözleri ufak bir çocuğun bakışına benziyordu gittikçe. Koskoca adam gözümün önünde ufalıyordu. "Hepimiz vakit geçiririz diye düşündüm."
"O da ister mi?"
"Aslında bunu sana iletmemi sağlayan, o."
Oğlu benimle zaman öldürmek istiyordu. İlk defa bir küçük çocuk vaktini bana ayırmak istiyordu. Bu heyecan verici bir şeydi, üstelik görüşmeye karar verdiğim adamın oğlu olunca el, ayak tutmayacak duruma geliyordu. Buna 'hayır' demek imkansız derecedeydi.
"Olur, ben biraz heyecanlı biriyim. Her şeyi berbat etmem değil mi?"
"Rahatta kal Hazen." Omuzlarımı sıvazlayarak ufak desteğini hissettirdi. Elleri buz kesmişti, heyecandan mıydı acaba? Yoksa benimle konuşmak için can atan biri miydi?
Bırak şu şizofrenik hareketlerini Hazen!
"Akşam yedi gibi seni alırım aşağıdan. Hadi
ben kaçtım."Yanağıma öpücük kondurup hızlı adımlarla kapıya adımladı. Ben ise ,zavallı, öpücüğün etkisiyle yanıp tutuşurken yanımdan kalktığını bile sonradan fark ettim. Koşar adımlarla peşinden gelerek kapıdan çıkmasına eşlik edip ardından kapıyı örttüm. Elimi göğsüme yerleştiğimde kalp ritmimin olduğundan fazla atması canımı sıkmıştı. Bir gün öleceğimi biliyordum ama heyecandan ölmek istemiyordum bugün.
Ne giyecektim ki? Üstelik vaktim zaman geçtikçe daralıyordu. Bu tarz durumlardan nefret ediyordum. Aceleyle yaptığım hiçbir işte, işim düzgün olmuyordu. İlla bir şeyler eksik kalıyordu ama iyiye oldurtmak zorundaydım şu an. Yoksa, yoksa yine bok gibi olmuş edasıyla bunu kafama takacak bir insandım. Haydi Hazen, iyi bir abla ol bugün, bastır!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Divâne | +18
Teen FictionBir yaşam ne kadar vasat olabilirse, o kadar vasattı bazı yaşamlar. İki yaşam ne kadar alakasız olabilirse, o kadar alakasız ve bağımsızdı. Hazen, hayatını bir boşluğa adamıştı. Kimi zaman o boşluktan kurtuluyor ama bir şekilde yine kendini tanıdık...