Jeongin
Gözlerimi açtığımda abim yatağımın yanında bir şeyle uğraşıyordu. "Abi ne yapıyorsun?" dedim. "İğne yapacağım Jeongin, onu hazırlıyorum. Her gün bir defa yapacağız. Demirin yükselsin ve kansızlığın seni etkilemesin diye." dedi ve yanıma geldi.
"Aç bakalım kolunu, hemen yapıp bitirelim." dediginde kolumu açtım ve yastığı sıkıca tuttum. İğne canımı acıtıyordu, bunun olmasını istemiyordum. "Korkacak bir şey yok Jeongin. Hemen yapacağım sen gözlerini kapat." dediğinde sıkıca gözlerimi kapattım. Abimin iğneyi yaptığını hissettim çünkü kolum acımıştı.
"Bitti. Gözlerini açabilirsin." dedi ve gözlerimi açtım, abim bana gülümsedi. "Lütfen Jeongin, ilaçlarını ve iğneni yapmayı ihmal etme. Bu ilerlemeye devam ederse, neler olur bilmiyorum. Seni de kaybetmek istemiyorum, kendine dikkat etmeni istiyorum tamam mı? Beni üzecek bir şey yapma." dedi ve odamdan çıktı. Yatağıma uzandım ve düşünmeye başladım, hayatım iyi miydi?
Bilmiyorum ama Hyunjin olduğu için iyiydi, Hyunjin benim hayatımdı. O olmasa muhtemelen yaşıyor olmazdım derken yatağımdan kalktım. Kolum ağrımaya başlamıştı, abimide karakoldan çağırdıkları için gitmek zorunda kalmıştı. İster istemez annemi düşünüyordum, ben o durumdayken bile babamın yanına gitmeyi seçmişti.
Biz hiçbir zaman gerçek bir aile olmamıştık, bunu hissediyordum. Babam bize oyuncak alırdı. İstediğimiz her şey elimizin altındaydı ama onlar yanımızda değildi, benim istediğim tek şey sıcacık bir yuvaydı. Anaokulundan eve gelirken, annemlerin evde olması için dua ettiğimi hatırlıyorum. Hiçbir zaman evde olmadılar, onlar etrafımızdalardı ama asla yanımızda değillerdi...
Hyunjin
Okuldan eve gelirken birine çarpmıştım, telefonu yere düşünce hemen telefonu yerden alıp çarptığım kişiye uzatmıştım. "Ben üzgünüm, telefonda bir şey var mı?" diye sordum. Kız gülümsedi ve telefonuna baktı, "Hayır bir şey yok, ben özür dilerim. Telefona bakmamam gerekiyordu." dedi ve özür diledi.
"Yüzünüz bir yerden tanıdık geliyor, resim kulübünde miydiniz?" diye sorunca kaşlarımı çattım "Evet. Sizi hiç görmedim." dedim. "Şey bu çok normal okula daha bu hafta geldim. Dha yeni katıldım resim kulübüne." dedi ve gülümsedi.
"Peki seni neden göremedim?" diye tekrardan sordum. "Pek arkadaşım yoktu, sizin yanınıza gelmeye çekindim ve arka odalardan birinde resim yaptım." dedi ve başını eğdi. "Anlıyorum, adın ne?" diye sordum... "Park Sim." dediği zamana gulumsedim ve elimi uzattım. "Bende Hwang Hyunjin." dedim. İkimizde yürümeye başladık, kız gerçekten de sakin ve iyi birisine benziyordu.
"Bundan sonra resim kulübünde yanıma gelebilirsin." dedim ve gülümsedim. "Oh, gerçekten teşekkür ederim." dedi, bir kaç sokak sonra buradan ayrılacağını söyledi ve diğer sokağa girdi. Ona el salladım ve eve doğru yürümeye devam ettim, Min-jae ve Park Sim. İkisi de iyi insanlardı.
"Alo hyunjin? Neredesin?" diye bağırdı Minho. "Ne oldu? Niye bağırıyorsun." dedim ve telefonun sesini birazcık kıstım. "Hiç merak ettim sadece, Min-jae ile birlikte değilsin değil mi? Çünkü onu nereden hatırladığımı buldum."
dediği zaman istemsizce kaşlarımı çattım."Ne, nereden hatırladığını mı buldun?" diye sordum. "Sana demistim, bana bir yerlerden tanıdık geliyor diye. Birden bire sana yazması garip hissettirdi çünkü sana kimse biri anında yazmıyor çekiniyor. Bu garipti, bende araştırdım Hyunjin. Ne de olsa kotu birileriyle konuşmana izin veremem." dediği zaman derin bir nefes aldım, bir bank bulup ona oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baş belası - hyunin [minsung]
FanfictionBaş Belası. "Sen bir şey yapmadın sevmek suç değildir Jeongin. Sen Hyunjin'i çok sevdin, o da ilk başlarda öyleydi. Dediğin gibi değişti, sende değiştin Jeongin'im. Biz seninle çok saka yapardık, şimdi seni izliyorum da hep ağlıyorsun be miniğim. G...