Hyunjin
Gözlerimi açtım ve hastane odasındaki koltukta uyuyakaldığımı gördüm. Hemen doğruldum, yatakta yatan Minho ve Jeongin'e baktım. Gerçekten de ikisi çok kötü gözüküyordu, göz altları şişmiş öylece yatıyorlardı. Kapı açıldı ve içeriye Taehyung girdi. "Keşke biraz daha uyusaydın Hyunjin, dinlenmeniz gerekiyor." dediğinde zor da olsa gülmeye çalıştım.
"Hyung, seninde dinlenmen gerekiyor." dedim ve koltuğa oturdum, yanıma geçti diğer tekli koltuğa oturdu. "Ben her zaman böyleyim, alışığım. Sen? Sen alışık değilsin." dedi ve sırtını yasladı ayaklarını uzattı. "Onları böyle görmek içimi acıtıyor, su piç adam da. Bir ailenin ölümüne sebep oldu, özür diliyor." dedi sert bir ses tonuyla.
"Özür dilemek bir şeye yaramıyor." dedim ve alan gözyaşlarımı elimle silmeye çalıştım. "Ağla Hyunjin." dedi Taehyung bana bakarak. Gözleri köyü kahverengiydi, şuan da gerçekten komiser gibi gözüküyordu. Sert ve soğukkanlı.
"İstemiyorum, birinin güçlü durması gerekiyor." dediğimde elleriyle saçlarını düzeltti doğruldu ve bana ona bakmam gerektiğini söyledi. "Hyunjin, ağlamak güçsüzlük değildir. Eğer bu odada birinin güçlü olmasını istiyorsan bırak senin yerine ben olurum. Ağlamaya ihtiyacın var belli oluyor, ağla ve rahatla." dedi.
Daha sonra gözyaşlarım daha fazla yanaklarıma düşmeye başladı, Jisung'u kaybetmek içimi acıtıyordu. Onun o bedenini öyle görünce kendimi çok kötü hissetmiştim, neden daha önceden beri arkadaş değildik diye düşündüm. Korktum, başka birini daha kaybederim diye çok korktum. Minho ile Jeongin çok beter durumdaydılar, Minho'nun babası ise cenaze işlemlerini halledeceğini söylemişti.
Oda sessizdi, çok sessiz. Birini kaybetmenin vermiş olduğu üzüntü odanın her yerinde kendini belli ediyordu. Havalar sıcaktı, burası soğuk. Oda karanlıktı belkide ışığı açmadığımız içindi, ama hayır. Oda karanlıktı, çünkü Jisung yoktu. Bizi izliyor olabileceğini düşündüm, ağlamaya devam ettim, sırtımı sıvazlayan biri vardı. Taehyung.
Minho şimdi ne yapacaktı, nasıl yaşayacaktı? Hiç bilmiyorum, Jisung'u çok seviyordu. Ona resmen deliler gibi aşıktı, bunu en çok ben görmüştüm. Okula gittiğimizden beri gözlerini Jisung'dan alamamıştı, aşık olduğunu bana bile çok geç söylemişti. Jisung bu dünya için fazlası iyiydi? Evet öyleydi, sürekli yardımımıza koşar ve bizi mutlu etmeye çalışırdı.
"Merhaba, Yang Jeongin ve Lee Minho yarın taburcu olabilirler. Gerekli işlemleri sabah yapabilirsiniz." diyen hemşire kapıyı kapatıp gitti. Bir süreliğine koridordan gelen ışık karanlık odayı aydınlattı ama sonra tekrar her şey karanlık oldu.
Karanlıktan ne zaman çıkarız ya da ne zaman gerçek mutluluğa ulaşırız? Gerçekten bilmiyorum, düşündüğüm tek şey korkuyor olmam. Jeongin için üzülüyorum... Onu daha fazla böyle görmek istemiyorum, bu beni üzüyor ve delirmek üzere olduğumu hissediyorum.
"Hey, Jisung nerede?" dedi öksürerek. Minho'ya doğru döndüm ve gözyaşlarımı sildim, ona kaç defa söylememiz gerekiyordu bilmiyorum ama o Jisung'un yanında olmak istiyordu. Kendini öldürmesinden korkuyordum çünkü bunu yapabilirdi...
"Minho, sakin ol. Jisung nerede biliyorsun, kabullenmek zor. " dedi Taehyung. Minho ağlamıyordu ama gözlerinin dolduğunu hissedebiliyordum, kabullenmiyordu. Sevgilisinin öldüğünü kabullenmiyordu. Bir kaç dakika sonra ise Jeongin kıpırdanmaya başladı, ağlıyordu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyor ve boynuna iniyordu.
Ne yapacağımı bilmiyordum, bundan sonra ne yapardık? Eskisi gibi olabilir miydik yoksa hepimiz Jisung'un ölümünü kabullenmeyip delirir miydik?
"Sakin olun. Bunu kabulleneceksiniz. Şimdi sadece uyuyun." dedi Taehyung. Telsizden sesler gelmeye başlayınca karakoldan çağrıldığını söyledi odadan çıktı. Ben ise hala ağlıyordum, ağlamaktan başka yapacağımız bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baş belası - hyunin [minsung]
FanfictionBaş Belası. "Sen bir şey yapmadın sevmek suç değildir Jeongin. Sen Hyunjin'i çok sevdin, o da ilk başlarda öyleydi. Dediğin gibi değişti, sende değiştin Jeongin'im. Biz seninle çok saka yapardık, şimdi seni izliyorum da hep ağlıyorsun be miniğim. G...