Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
aynen böyle giriyoruz bölüme...
Arhan kravatını gevşetirken, özel açıklama isteyen basın peşindeydi. Güvenliğin koruduğu mesafe sayesinde hiçbirisiyle muhatap olmadan holdingin döner kapısından çıktı ve birkaç saniye içinde valenin getirdiği aracına bindi. Siyah filmler onu yansıtmadığı için rahattı, başını koltuğa dayadığında derin bir nefes almıştı. Son bir saatte olanlara inanamıyordu hala.
Bitmişti işte.
Gözlerini açtı ve yüzük parmağına baktı. O kadar benimseyememişti ki alyansını, yokluğunu garipsemedi bile.
Çalışır halde bekleyen arabasının vitesini basit bir el hareketiyle ileri aldıktan sonra gaz pedalına yüklendi. Gürültülü bir motor sesiyle trafiğe karıştığında, arabayı her zamankinden daha hızlı kullanıyordu. Ahu'yu görmeliyim, dedi kendi kendine. Evet, olanlar bu kadar yeniyken hiçbir şey söyleyemezdi, bir adım atamazdı ama... İlk ona gitmek, yapılacak en doğru şey gibi gelmişti nedense.
Gözlerini yoldan ayırmadan, ceketinin iç cebindeki telefonuna uzandı. Villanın güvenliğini aradı ve Ahu'nun orada olup olmadığını sordu. Yaklaşık iki saat önce evden çıktığını öğrenince, sinyal vererek yoldan ayrıldı. Otoyola girdiği an gördüğü trafik yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu. Gişelerden sonra hafifleyeceğini ümit ederek yola odaklandığında, gördüğü her boşluğu keskin manevralarla doldurup, diğer şoförlerin ahını aldı. Birkaç yüz metre sonra şerit sayısı üçe düştüğünde, bir trafik kazası olduğunu anlamıştı.
"Kahretsin," dedi, sessizce. Sabırsız bir şekilde bulunduğu şeridi takip ederek ilerlerken, çekiciyi gördü. Trafik o kadar yavaş akıyordu ki, kırmızı Mercedes'i fark etmek işten bile değildi. Kırmızı Mercedes'i. Özel alınan plakada yazan AHU ismini. Her şeyi. En çok da, sağ ön çamurluğu ve ağır hasarlı olan kapı tarafını.
Arhan hışımla direksiyonu sağa kırıp, arabadan indiğinde; iki görevlinin aracı kaldırmak için tepeden inen vinci beklediklerini gördü. Olağan sakinlikleri ve arabanın üstüne yaptıkları alaylı sohbet, içindeki korkuyu alıp götürmüş, yerini yoğun bir öfkeye bırakmıştı.
"Oğlum, Ezel'in kör annesi Meliha olsa, yemin ediyorum daha az hasarlı çıkardı bu kazadan." Arhan kapıyı o kadar sert kapattı ki, çekicinin koltuğunda oturan ve dörtlü çatalı indirmeye çalışan şoför bile irkildi. "Buyurun?" dedi, genç adam merakla.
"Ezel'in kör annesi demek..." Yakalarını tuttuğu gibi kendine doğru çekti görevliyi. Boyu kısa olduğu için çekiştirerek göz hizasına getirmişti adamı. "O yok ama ecelin geldi, olur mu?"
Diğer görevli, Arhan ve arkadaşının arasına girmeye yeltendi. "Beyefendi, sakin olun! Anladığım kadarıyla aracın sahibini tanıyorsunuz?"
"Anlama kabiliyetinizin bu kadar yüksek olmasına rağmen böyle densizlik yapmanıza şaşırdım doğrusu!"