Arhan ve Çeşmiahu, cümleyi idrak edip, aynı anda birbirlerine baktıklarında, ilk tepki verebilen Arhan olmuştu. "Ne?"Mükerrem Hanım düşündüğü şeyi sesli bir şekilde söylediğini fark ettiğinde, çaresizlik içinde tatlı tatlı gülümsemeye başladı. İstemsizce omzunun ucundan, arkasında duran Canan Hanım'a baktığında, şaşkın ve öfke dolu olduğunu görmek; kendisini çok kötü hissettirmişti. Şu an, hatta daha sonrasında bile ona kızacağına emindi fakat bir anne olarak anlayacağını umuyordu. "Evet... Evet," dedi, heyecanla. "Ahu senin sevgilin, oğlum."
"Benim sevgilim?" diye tekrar etti, Arhan.
O esnada içinde binbir felaketi yaşayan Ahu, sakinliğini korumayı sürdürüyordu. Yine de, dışarıdan garip gözükecek bir şekilde kafasının tepesine dokundu. Kimse bilmiyordu ama o, başından aşağı gerçekten kaynar su dökülmediği için sevinmişti.
"Müsaadenizle..." Kapının eşiğinde, Canan Hanım'ın yol vermesini bekleyen doktor, böylece olası birkaç yalanın önüne geçmişti. "Arhan Bey, merhaba. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
"Ben..." Genç adam sustu, ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
"Ben de öyle düşünmüştüm. Evet, sizleri dışarı alabilir miyim?" derken, herkese tek tek kısa bakışlar atarak, gözleriyle dışarı postalamaya başlamıştı. En sona kalan Ahu, kıpırdayamıyor gibi odanın ortasında dikiliyordu. "Hanımefendi?"
"Kusura bakmayın..." dedi Ahu, mırıl mırıl. Başı yerde, hızlı adımlarla odadan çıkıp, arkasından kapıyı kapattı.
Büyük bir sessizlik hakimdi koridora. Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes konuşmaya yeltendi fakat hiç kimse başarılı olamadı.
Faysal Bey dışında. "Şey... Mükerrem, az önce söylediklerin..."
Mükerrem Hanım boşluğa bakarak konuşmuştu. "Evet, gerçekten söyledim." Başını kaldırdı ve kolları bağlı bir şekilde, onu boğacakmış gibi izleyen Canan Hanım ile göz göze geldi. "Konuşabilir miyiz?"
"Zahmet olacak!" Önden yürümeye başlayan Canan Hanım, koridorun bittiği camın önüne Mükerrem Hanım'dan önce ulaşmıştı. Birkaç adım kala, dayanamayıp sordu: "Az önce söylediklerin neyin nesiydi Mükerrem?"
"Üzgünüm, Canan."
"Oğlun hafızasını kaybetti ve söylediğin ilk şey, Ahu senin müstakbel nişanlın oldu. Gerçekten üzgün müsün, anlamıyorum."
"Çok üzgündüm hem de. Ahu gittikten sonra Arhan'ı hiç görmedin, Canan... Şirket ve ev arasında yaşayan bir ruh gibiydi."
"Yanlış hatırlamıyorsam, Arhan hep böyle biriydi!" dedi, suçlayıcı bir şekilde. "Bu, böyle bir yalan söylemeni gerektirmezdi."
"Ta ki Ahu ile tanışana kadar..."
Canan Hanım'ın kaşları çatılmıştı. "Ahu, Arhan'a iyi geldiği için harcadın onu."