"Faysal Bey'i emniyete alalım arkadaşlar. İfadesi resmi kayıtlara geçsin."Faysal Bey, polis memurları ona dokunmasın diye toplantı salonun diğer ucuna doğru koşarken, "Hayır!" dedi, küçük bir çocuk gibi. "Hayır, olmaz!"
"Neden korkuyorsunuz?" diye sordu, Ragıp Bey. O kadar sakin konuşuyordu ki, Arhan tedirgin olmuştu. Kendinden biliyordu çünkü. Öfkesini göstermesi gereken yerde göstermez, hiç beklenmeyen bir anda patlayıverirdi. "Çıkarken birisi sizi görür diye mi? Oysaki... Bunu yaparken hiç utanmamıştınız."
"Size anlattım, Ragıp Bey! Aileme zarar gelmesin diye kabul etmek zorunda bırakıldım! Bunun hiçbir önemi yok mu?"
Arhan, amcasının yüzüne bakarak konuşmak istedi ama düşüncesi bile midesini bulandırmıştı. Bu yüzden hayal kırıklığıyla dolu bakışlarını saklamak istercesine gözlerini yumdu. "Yine de ailemize zarar verdin..."
"Beyler!" diye uyardı, Ragıp Bey. Bir an önce Faysal Bey'in bu odadan çıkmasını ve Arhan'la bir kritik yapmayı istiyordu. Faysal Bey'in hem yalan, hem de birçok şeyi eksik söylediğine adı gibi emindi.
"Tabi müdürüm." Cihangir, kendi göreviymiş gibi memurlardan önce hışımla Faysal Bey'in üstüne yürürken, o da kollarından tutulmamak için ellerini koltuk altına sokmuştu.
"Oğlum sen manyak mısın? Uyuşturucu madde ticaretinden almıyoruz Faysal Bey'i, ihaleye fesat karıştırmadan ifade verecek! Çek ellerini adamın üstünden. Bak hala kelepçelemeye çalışıyor, bıraksana, serbest çıkacak binadan."
"Ya baba!"
"Cihangir, işleri zorlaştırıyorsun. Geri çekil, müsaade et arkadaşlara."
Cihangir, nefret dolu bakışlarını bir olsun Faysal Bey'in üstünden ayırmadan, odadan çıkmasını izledi. Ardından, aklına bir şey gelmiş gibi hızla Arhan'ın üstüne yürümüştü. "Doğru mu söylüyor?!"
"İhale için benden gizli rüşvet almış, doğruyu söyleyip söylemediğini nereden bilebilirim?" dedi, Arhan gergin bir sesle. Cihangir'le burun buruna gelmişti ve erkeklik gururu, ne durumda olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın; altta kalmaması gerektiğini söylüyordu ona. Bu yüzden başı dikti, kendisine gelecek en ufak bir sözde, yapması gerekeni yapacak gibi bakıyordu Cihangir'e.
"Senin amcan değil mi? Nasıl bilmiyorsun, daha doğrusu nasıl tanımıyorsun?"
"Amcamın doğruyu söyleyip söylemediğini bilmemem anormal ama onun rüşvet alması olağan bir durum mu, memur bey?"
"Başkomiser," diye düzeltti, buz gibi bir tınıyla.
Arhan gülümsedi. "Ve sanırım, biriminizle alakası olmayan bir olayın içine dâhil olmaya çalışıyorsunuz. Tehdit olarak algılamayın ama-..."
"Ahh, kesinlikle tehdit olarak algılayacağım, devam et Arhan Bakırcı!"
"Şşşşş şşşş!" Ragıp Bey, masanın ucundan hızlı adımlarla Cihangir ve Arhan'a doğru yürüdü. Elleriyle ikisinin göğsüne doğru hafif bir baskı uygulayarak, birbirlerinden uzaklaşmasını sağlarken, oğluna bakmıştı. "Narkotiğin ne işi var dediğimde, tam olarak bundan bahsediyordum. Yol yordam bilen insana denk gelirsen böyle olur işte." Ardından, Arhan'a dönmüştü. "Sen de o rica gibi gözüken ama tehdit olduğuna kalıbımı basacağım cümleye devam etme. Evet, Cihangir'in bu olayla alakası var, fakat müdahale etmeye hakkı yok."
"Tamam baba, sakin olacağım. Geri çekilebilirsin."
"Arhan, sen?"
"Ben en başından beri sakindim. Bana düşmanca tavır sergileyen ve suçlayan kişi oğlunuzdu."