24. Bölüm

6.7K 1K 161
                                    




Canan Hanım, bir demlik kahve içmiş gibiydi. Pür dikkat Çeşmiahu'nun oturduğu sandalyeye bakıyordu. Bu sabah boştu. Kahvaltıya gelmemişti.

"Off..." dedi, sıkıntıyla. "Bu durum hiç hoşuma gitmiyor ama ne yapacağım bilmiyorum. Çocuklarım çok cins! Kaç yaşına geldim, ikisini de hala çözemedim."

Ragıp Bey, çayını yavaşça yudumlarken düşündü. "Git konuş bence. Her zaman yanında olduğumuzu falan söyle."

"Yanında mısın gerçekten?" diye sordu, merakla. "Faysal mevzusu tadını çok kaçırmıştı, doğrusu Arhan'a önyargılı olabileceğini-..."

Gülerek sözünü kesti yaşlı adam. "Saçmalama. Faysal mimlendi, Arhan değil." Kısa bir nefes aldı. "O iyi bir adam, Canan. Bunu biliyorum, hissedebiliyorum. Evet, duyduğumda çok şaşırdım ama olmuş bir kere, ne yapalım yani? Çeşmiahu'yu eve kapatacak halim yok ya."

"Şu medeniyetin onda biri keşke Cihangir'de de olsaydı. Resmen doğmuş ilk insan gibi davranıyor. Çok kızdım dün akşam. Gerçekten."

"Onun kıllığının sebebini ben biliyorum. Ahu'nun kaçırıldığı gün Bakırcı Holding'e esip gürlemeye geldi, Arhan'a hesap sordu. O da sen misin bana diklenen dedi, gerildiler doğal olarak."

"Aaaa... Bak sen! Abicilik mi oynadı? Pis. Fazla diklenmesin, genelde tükürdüğünü yalıyor."

"Orası öyle tabi. Önünde sonunda kabullenecek, sadece biraz zamana ihtiyacı var." Usulca eklemişti: "Herkesin..."

"Haklısın. Ben bir Ahu'yu göreyim, sonra çıkalım."

"Tamamdır, bekliyorum."

Canan Hanım kalkıp sandalyesini yerleştirdikten sonra temkinli bir şekilde merdivenleri çıktı. Odanın önünde birkaç dakika oyalanmıştı. Söyleyeceklerini düşündü ve kapıyı çaldı. Ses gelmemesine rağmen içeri girdiğinde tahmin ettiği gibi Ahu uyanık, boş bakışlarla ona bakıyordu. "Kızım, günaydın."

"Gir dememiştim."

"Girme de demedin?" dedi, sırıtarak. "Niye gelmedin kahvaltıya?"

"Canım istemiyor."

"Yapma, abin manitana onay vermedi diye karalar bağlamayacaksın herhalde!"

"Abimin fikirleri ve düşünceleri umurumda değil."

"E süper o zaman. Sorun ne?"

Ahu gözlerini yumdu. "Sorun yok."

"Ecrin ile yaşadığın şey mi üzdü seni? Bu konuda kendini suçlu hissetmemen gerektiğini düşünüyorum," dediğinde, usulca yatağın ucuna doğru oturmuştu. "Yanlış bir şey yapmadın. Arhan'ı tanımana sebep oldu ve düşmanlığınız bitti diye ona karşı bir vefa borcun yok."

"Kendimi iğrenç hissettim," derken, gözlerini açmıştı. "Bakışları... Söyledikleri... Düşmanlığımız bitse de arkadaş olamadığımızı fark ettim."

"Tabi ki öyle hayatım. İki düşman birbirini affeder ama asla dost olmaz. Fark etmeseniz de bir süreçten geçiyordunuz. Birbirinizin boşluklarını doldurdunuz. Hepsi bu kadar. Üstelik Arhan varken, onunla görüşmen de pek hoş değil. İkisini aynı anda hayatında tutamazsın."

"Arhan ile bu yüzden kavga ettik zaten. Ecrin'in bizde kaldığını söylememiştim. Dün akşam, tesadüfen karşılaştık." Elleriyle yüzünü kapattı. "Korkunçtu. Ecrin orada anladı zaten," dedi, bileğini kıpırdatırken. "Arhan'a da almıştım. Görmüş."

"Ne bu? Büyü falan mı?"

Ahu'nun boşluğuna gelmiş gibiydi, bir kahkaha patlattı. "Aşk bilekliği."

Dört DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin