12.Bölüm

2.6K 365 170
                                    


Merhaba...
Özlediniz mi beni?
Çok keyifli bir bölümle karşınızdayım. Hikâyeye destek olup beğeni tuşuna basın ve lütfen varlığınızı hissettirmek için bana bir kalp bırakın.
Bölüm, harikulade. Hadi bakalım, zaman kaybetmeden bölüme geçin.

Instagram hesabım,
Berna_ilgn

Keyifli okumalar...

&

Çanakkale, pırıl pırıl parlayan denizi, sıra sıra dizilmiş limanları ve denize nazır evleriyle çok güzel, güzel olduğu kadar da büyüleyici bir kentti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çanakkale, pırıl pırıl parlayan denizi, sıra sıra dizilmiş limanları ve denize nazır evleriyle çok güzel, güzel olduğu kadar da büyüleyici bir kentti. Daha şehrin girişinde olmamıza rağmen Çanakkale'nin o canlandırıcı enerjisi şimdiden bana da bulaşmıştı

Assos, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinin yaklaşık 17 km güneyinde yer alıyordu ve Behramkale olarak da adlandırılıyordu. Aralık ayında olmamıza rağmen hava oldukça güzeldi. Serin bir esinti vardı ama üşümüyorduk. İstanbul'un karlı ve kasvetli havasından sonra burası, içimi açmıştı. Güneşin yansıdığı denizin, eşsiz maviliğinden alamıyordum kendimi. Tuhaf bir şekilde mide ağrım da geçmişti. Haftalar sonra ilk defa sakindim.

Saatlerdir yoldaydık ama Mali sayesinde yolculuğumuz keyifli geçmişti. Öyle renkli bir insandı ki onu dinlemek keyif veriyordu bana. Kalacağımız otele varmak için sadece 80 kilometre yolumuz kalmıştı. Oturmaktan yorulsam da dert etmiyordum. Her şey çok güzeldi ama Pelin'in bir gölge gibi Evren'i takip ettiğini gördükçe, deliye dönüyordum. Tek tesellim, Evren'in ona karşı oldukça mesafeli olmasıydı. Benimle de konuşmuyordu belki ama aramızdaki o kuvvetli bağın, hâlâ kopmamış olmasını umut ediyordum. Otobüs, nihayet mola vermişti. Tabii buna mola denilebilirse! Yol boyunca dönüp ona bakmamak için kendimle verdiğim savaşı, Funda'yla bana kahve almak için kafeteryaya girdiğimde kaybetmiştim çünkü. Evren de kafeteryadaydı; ama bu kez, Pelin yanında değildi. Öğrencilerin doldurduğu kafeteryaya girer girmez, onu görmüştüm. Herkes, yiyecek ve içecek bir şeyler alırken o, kitapları inceliyordu.

Sıranın bana gelmesini beklerken onu izlemeye başladım. Eline aldığı bir kitaba öyle dalmıştı ki haftalar sonra ilk defa benim gibi onun yüzünde de sakinlik vardı. Kitabın sayfasını çevirip duvara yaslandı. Güneş ışığı, saçlarını daha belirgin yapmıştı. Onu daha yakından görebilmek için hediyelik eşyaların olduğu standa yürüdüm. Stanttaki takılara bakar gibi yaparken, gözlerim ondaydı; ama o, izlendiğinin farkında bile değildi. Sakinliğini, bana hissettiği o güven duygusunu öyle özlemiştim ki ona bakmaktan alamıyordum kendimi. İç çekerek bakışlarımı ondan kaçırdım. Acaba gidip onunla konuşmalı mıydım? Kahretsin ki cesaret edemiyordum.

Elime aldığım gümüş bir kolyeyi incelemeye başladım o sırada. Kolyenin ucunda, güneş işlemeli bir madalyon vardı. Pırıl pırıl parlayan bu kolye, göz kamaştıracak kadar güzeldi. Madalyonun kenarında ince bir kilit olduğunu fark edince, dikkatle kapağı açtım. İçine resim konulabilen iki ayrı bölmesi vardı. Kolyeye hayran kalmıştım ve satın almak istiyordum ama fiyatına bakınca şok olarak kolyeyi yerine astım. Bu kadar pahalı olması normaldi aslında. Sonuçta gümüş bir kolyeydi ve oldukça detaylıydı.

21.SAÇ TELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin