28: kalbin sızısı

158 21 64
                                    

Manuş Baba-Bu Havada Gidilmez
Pera-Uyu Bebeğim

Jeon Jisoo'dan

Hızlıca hastaneye gitmiştik. Orada geçirdiğim sürede tüm kontrollerim yapılmıştı ve bebeğim artık yoktu.

Bunu duyduğumda üzülmemiştim bile, hatta yüzümde mimik dahi oynamamıştı. Aklım Yoongi'deydi. Zaten o geri dönmezse geri kalan hiç bir şeyin anlamı yoktu. Karnımda ki yaralara yapılan pansuman sonrası serum takılmıştı ve Jungkook sağlık görevlileri ile konuşup beni eve getirmişti.

Hastanenin güvenli olmadığını söylemişti. Oysa o evinde güvenli olmadığını deneyimlemiştik. Ama sesimi çıkartmamayı tercih ettim. O fabrikadan ayrıldığımızdan beri ağzımı bıçak açmıyordu zaten. Eve geldiğimde de aynısı olmuştu. Chaeyoung'un yardımı ile kanlı gelinliğimden kurtulmuş ve eşofman takımı giymiştim üzerime. Şimdi ise oturma odasında ki koltukta oturuyordum. Kulağımın yanı başında serum sesim vardı.

Lalisa tekli koltuklardan birine oturmuş ve gergince dizini sallıyordu. Elinde bir peçete vardı. Arada ağlıyordu. Hamilelik onu duygusal biri yapmıştı.

Chaeyoung ayak ucumdaydı. Bileklerimi okşayarak yanımda olduğunu hissettiriyordu. O da gergindi. Aklı Jimin'deydi.

Taehyung ile Jungkook arka bahçedeydi. Camdan onları görebiliyordum. Gergince konuşuyor sürekli telefonlarını kontrol ediyorlardı. Her yer koruma kaynıyordu.

Ben ne hissedeceğimi bilmiyordum. Canım çok yanıyordu. Hala. Karnımda ki sızı kendini belli ediyordu ama kalbimde ki sızının yanında bir hiçti. Bebeğim olacağını öğrendiğim gün onu kaybetmiş olmak tuhaftı. Vicdansızca almışlardı onu benden. Yoongi'nin gözlerinin içine bakıp gülümseyerek 'bir bebeğimiz olacak' diyememiştim. Gözlerinin içine bakıp sessizce yalvarmıştım 'bir bebeğimiz olacak, lütfen yapma bunu. kendini feda etme, ölme. lütfen'. Düşünceler yeniden doldurdu gözlerimi.

Bu duruma geleceğimizi, bunların yaşanacağını aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Kaçırılacaktım ve Yoongi gelip beni kurtaracaktı. Onun omuzlarına öyle bir yük bırakmıştım ki karşıma çıkıp bağırsa bana haklıydı. Ama yapmazdı. Biliyordum. Ve bu beni daha çok öfkelendiriyordu.

"Ağrın mı var mı unnie?" Chaeyoung'un sorusu sessiz odaya düştü. Başımı iki yana salladım yavaşça. "Sesini çıkar unnie. Lütfen sessiz kalma, gözlerimizin içine bak artık." Chae titreyen sesi ile konuştu bu defa. Gözlerimi yumup derin bir nefes verdim. Yine sessiz kalmayı seçecektim ki dışarıdan araba sesleri duyuldu.

Oturduğum yerden kalktım hızlıca ve elimde ki serumu çıkarttım. Küçük bir inleme olarak dönmüştü bana ama bu acı bir kaç saat önce çektiklerimin yanında sinek ısırığıydı. Umursamadım bu yüzden ve her attığım adımda canım acısada dış kapıya koştum ve açtım hızla. Bahçeye giren arabalar. Arabalardan inen çelik yelekli adamlar. Birinden Namjoon indi, arka kapıyı açtı. Kalbim öyle sert çarpıyordu, öyle çok korkuyordu ki ağlamaya başlamıştım bile.

Ve Namjoon'un destek vererek çıkarttığı kişi Yoongi'ydi. Eğer o olmasaydı zaten öldürdüm gibi hissediyordum. Kapının önünde dikilmeyi kestim ve çıplak ayaklarımı dahi umursamadan yanlarına koştum. Yoongi başını kaldırıp beni gördüğünde Namjoon'u kendinden uzaklaştırmıştı. Yanında bittiğim an boynuna atladım ve hıçkırıklarımı saldım. Belime dolandı kolları ve yaralarla dolu yüzünü boynuma gömdü.

black swans, twoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin