30: şehrin ışıkları | Final

227 25 122
                                    

Canozan-Toprak Yağmura(Akustik)
James Arthur-Car's Outside

5 Ay Sonra

Jeon Jisoo'dan

Yoongi ile verdiğimiz son kararın üzerinden iki hafta geçmeden her şeyi toparlamış ve New York'a taşınmıştık. Yoongi'nin dediği gibi o teklifi kabul etmesi ardından daha çok tanınmış ve daha fazla teklif almaya başlamıştı.

Şehrin göbeğinde ki büyün gökdelenlerden birinin en üst katında yaşıyorduk. Yoongi zenginliğini bir kez daha gözüme sokmuştu bu şekilde... Onun haricinde ise Lalisa ve Jungkook'ta bize oldukça yakın başka bir gökdelendeydiler. Sürekli birlikte vakit geçiriyorduk.

Seokjin ise bu fikre bayılmış olmalı ki Nayeon ve kızı Anna'yı da bu şehre getirmişti. Bu beni ekstra mutlu eden bir detaydı. Yalnızca Hoseok'tan uzaktaydım. Onunla sürekli görüntülü konuşuyorduk ve bunun haricinde ise ayda bir yanıma geliyordu. Bende Kore'ye onun yanına gitmek istesemde sevgili Min Yoongi buna şiddetle karşı çıkmıştı. Karşı çıkması büyük bir sorun değildi aslında ama beni göndermezken kendisi sürekli Kore'ye git gel yapıyordu.

Zaten mafyalığı bırakacağını düşünmek aptallık olurdu ama bana bu teklifi sunduğunda bırakabileceğini düşünmüştüm... Neyse ki eskisi kadar cesur davranmıyordu. Kang Songyoon öldüğü için masanın başına geçtiğini biliyordum. Bu yüzden zaten herkese korku salıyordu ama onun haricinde de uslu durduğunu söyleyip duruyordu.

Şu anda ise yine Kore'deydi. Bir hafta önce gitmişti ve bugün dönecekti. Sabah akşam arayıp onu yokluyor ve en az on kere nasıl olduğunu soruyordum. Bundan bıkmıştı ama umrumda değildi.

Avukatlık konusunda ise burada yeni bir büro açmıştım. Koreli olduğum için insanlar ilk başta pek tercih etmese de bir iki kişi gelmiş ve davalarını kazanmalarını ya da ilerletmelerini sağladığımda adımda yavaş yavaş yayılmaya başlamıştım. Belki artık illegal kişilerinde avukatlığını yapmamanın artısı olabilirdi.

Şu ana dönecek olursak. Evde çok gürültülü bir ağlama sesi vardı. Bu ağlama ise Rose'a aitti. Jungkook ve Lalisa'nın dahaca bir aylık olan kızları.

Jungkook ve Lalisa dünyanın en saçma tartışmalarından birinin içinde oldukları için başka bir odada fısır fısır konuşup duruyorlardı.

Seokjin ve Yoongi az sonra geleceği için Nayeon bizdeydi. Anna, Rose'un emziğini almış kendi ağzına atı vermişti ve bu kıyametin fitilini ateşlemişti. Holly bu curcuruna yüzünden havlayıp duruyordu. Nayeon emziği geri almaya çalışırken benimde telefonumun zil sesi yankılanmaya başlamıştı.

Çığlığı basacaktım ama kendimi son anda frenleyerek telefonumu şu anlık meşgule attım. Müvekkilim arıyordu ama kusura bakmasın ki şu an hiç müsait değildim. Oturduğum yerden kalkıp Rose'u nazikçe kucağıma aldım. "Şştt sakin ol güzelim." Sessizce mırıldanıp onu hafifçe sallamaya başladığımda aklıma doğdu ilk gün gelmişti.

İçim buruktu. Garip hissediyordum çünkü aklıma yine kaybettiğimiz bebeğimiz gelmişti. Gözlerim dolsada tebessüm etmiştim yine de beşikte ki minicik bebeğe. Lisa yorgunca yatakta yatıyor ve ağlayıp durmasına rağmen 32 diş tebessüm eden Jungkook onun elini bir saniye bile bırakmıyordu.

Yoongi kısmı vardı birde işin. Bebeği ilk kucağına aldığı an aklımdan çıkmıyordu. Min Yoongi'den beklenmeyecek bir naziklikte tutuyordu onu kucağında. Kaşlarını çatmıştı sertçe. Gözleri dolacak gibi olmuştu ama bunu yok etmesi kısa sürmüştü. "Hoş geldin, RoseMary." Diye fısıldayışı da hala aklımdaydı. Bu kısık cümlesini yalnızca ben ve Rose duymuştu. Eminin onun aklına da bebeğimiz gelmişti.

black swans, twoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin