Merhaba millettt :) Kurgumuzu özlemiş miyiz bakalım? :)O kadar hoş bölümler geliyor ki bu kurgu gözümde tadından yenmez bir şeye dönüşüyor yavaş yavaş....
Yağmur dinmiyordu. Gök gürlemeye başlamıştı. Hande de havanın bozmasına rağmen hala geri gelmemişti. İçi hiç rahat değildi Zehra'nın. Acaba o nerelerdeydi? İÇten içe başına bir şey gelmemiş olmasını dilerken sürekli dalgın duruyor kızların konuştuğu hiçbir sohbete katılmıyordu. Artık yapılacak fazla iş kalmamıştı. Küçük oda ona dar geliyordu. Mutfakta Zozan anneye yapabileceği her yardımı yaptıktan sonra ondan izin isteyerek kendisini odalarının bulunduğu kattaki geniş avluya attı. Zaten sürekli mutfakta iş yaparken de kaçıp kaçıp buraya gidiyor ve köyün kasabaya inen yamaçlarına bakınıyordu. Saat epeyce geçti. Hande'nin çoktan geri gelmesi gerekiyordu. Kabullenmesi gerekiyordu artık, o yokken onu özlüyordu. Onsuz hiç bilmediği bir yerde hiç tanımadığı insanların arasında yapayalnız kalmış gibi hissediyordu. Onu tanıdığı kısa sürede Hande onun için 'ev' olmayı başarabilmişti. Sıcaklıktı genç kadın, güvendi, huzurdu ve Zehra yokluğunda tüm bunları özlüyordu. Boş evdeki varlığını arıyordu...
Uzaklarda at sırtında siyah bir gölge belirdiğinde Zehra, yüzündeki solgun ifadeyi kovarak neşeyle gülümsedi. Yuvarlak yeşil halkaları heyecanla parladı. "Hande geliyor," dedi, rüzgara karşı neşeyle fısıldayarak. Avuç içlerini birleştirerek ayak parmak uçlarında yükselirken ellerinin parmak uçlarını da dudaklarına dayadı. Sanki bu kadar saati bekleyen o değilmiş gibi şimdi kısacık süreyi bekleyemiyordu. Hande, bir an önce gelsin, yanına varsın istiyordu...
Gölge iyice haneye yaklaştığında Zehra sevinçle arkasına dönüp taş merdivenlerden koşarak alt kata indi. O sinsi adam tam yanında geçtiği taş bankın üzerinde alt katın avlusunda oturmuştu ancak Zehra Hande'yi bir an önce karşılayabilmek için son hızla dışarı koşarken onun varlığını umursamadı bile. Kapıdan dışarı adımını attığı gibi atının adımlarını yavaşlatan genç kadınla göz göze geldi. Hande, hiç şüphesiz onu kapıda karşılayacağını beklemiyordu. Bu yüzden de daha atın sırtından inemeden karşılaştığı manzara karşısında afalladı. Sonrasında ise yavaşça belirgin bir gülümseme yerleşti yüzüne fakat tüm bu neşeli hali geldiği gibi hızlı bir kaş çatmasıyla geri giderken alelacele atın sırtından yere atlayarak Zehra'nın yanına doğru yürüdü. Ona yaklaşır yaklaşmaz yağmurlu havanın dondurduğu buzdan farksız sağ elini Zehra'nın sol yanağının üzerine bırakarak başparmağıyla yumuşak derisini okşadı. Gözlerinde belirgin bir endişe parlıyordu. Bakışları Zehra'nın yeşilleriyle arkasındaki açık kapı arasında gidip geldi. "Bir şey olmadı değil mi?" Bakışlarını nihayet Zehra'nın üzerinde sabitlediğinde ellerini sağlığını kontrol edercesine kollarının üzerinde aşağı yukarı bir şekilde kaydırdı. "İyisin değil mi?"
"İyiyim Hande, endişelenme," dedi Zehra, anında ellerini genç kadının tutuşundan kurtarıp kabanının içinde sakladığı kollarının üzerine bırakırken. Bu sefer de O Hande'nin kolunu aşağı yukarı bir okşamayla ısıttı. "Sadece seni karşılamak istedim. İnsanın eşini karşılamak istemesi için illa bir şey mi olması gerekir?" Bunu söylerken sesindeki kınayıcı vurgusuna rağmen yüzü gülümsüyordu. Saatlerdir kendisini kaybolmuş hissettiği bu iri hane ona yeniden sıcak bir yuva gibi görünmeye başlamıştı. Hande'nin üzerindeki bu garip etkisinden hem korkuyor hem de aynı zamanda bu tatlı heyecana alışmanın üzerinde yarattığı heyecanla neşeleniyordu. Daha önce hiç böyle duygular hissetmemişti. Kemal'le bile değil... Aitlik duygusunu ilk defa tadıyordu Zehra ve önündeki kadın sayesinde buna kısa sürede alışmıştı.
"Hadi içeri geçelim üşüyeceksin," dedi Hande, soğuktan kurumuş dudağını Zehra'nın alnının sıcak tenine bastırarak. Dudaklarını genç karısının alnından uzaklaştırmadan kendisine gülümseme fırsatı verdi. Kalbi gümbür gümbür atmaya başlamıştı. İlk defa birileri onun gelişini kapıda bekliyordu. Bu Hande'nin alıştığı bir durum değildi ama buna seve seve alışabilirdi.
"Hûn çiqas zû adetên me ji bîr dikin?" (Adetlerimizi ne çabuk unutur oldun?)
Tanıdık o nahoş sesi duyduklarında Zehra irkilerek omuzlarını kastı. Hande ise dudaklarını karısının alnından uzaklaştırmadan öfkeli bakışlarını amcasının taş gibi donuk yüzüne çevirdi. Zehra, kollarının arasında kasılıp kalırken Hande dudaklarını alnından çekerek çenesi dik bir şekilde gözlerindeki meydan okumayla yanlarına doğru gelen adamı izlemeyi sürdürdü. Zehra'nın bileğindeki ellerini kollarına oradan da omuzlarına kaydırıp genç kızın koşarken sırtına düşen örtüsünü saçlarının üzerine çekti. Amcasının yüzündeki kınayıcı ifadeyi izlemeye devam ederken yüzündeki öfkeli bakış tiksintiye dönüştü.
"Jinên me ji kengê de bê çare daketin kolanan?" (Kadınlarımız ne zamandan beri örtüsüz sokağa koşar oldu?)
"Ew jina min e. Ez patronê wê me. Ew dikare biçe ku derê bixwaze, çawa bixwaze. Ji bo vê yekê hûn hewceyê destûra kesek nîne." (O benim Kadınım! Onun hamisi benim. İstediği yere istediği şekilde gidebilir. Bunun için kimseden izin almasına gerek yok)
"Kadının olmadı daha nikahsızsınız."
Hande, adamın soğuk ithamını duyduğu an Zehra'nın kollarının arasından çıkıp üzerine atılmaya yeltendi ancak Zehra bileklerini sıkı bir tutuşla kavrayarak yüzüne dönen gözlerine yalvarırcasına baktı. "Lütfen uyma ona ne olur?"
Nefes almaya çalıştı Hande. Haklıydı, bu adam içi hiçbir şeye değmezdi. Neredeyse tükürürcesine tıslarken öfkeli bakışlarını son bir kez uyarırcasına amcasının mavilerine döndü.
"Bunun için sen tasalanma amca. Her şey olması gerektiği gibi olması gerektiği zamanda olacak." Adam yüzündeki alaycı sırıtışı silmeden yanlarından geçip gitti. hande ise bir süre daha sakinleşmek için derinden nefes almaya çalıştı. Öfkeden eli ayağı tutmuyordu ancak burada daha fazla duramazlardı, hava buz gibiydi ve Zehra'nın üzeri incecikti. Kollarında adeta bir dal gibi titriyordu. Zehra'nın omuzundaki ellerini sırtına kaydırdı ve onu sıkıca göğsüne bastırarak kulağına doğru sessizce fısıldadı. "Benim yüzümden tahammül etmek zorunda kaldığın her şey herkes için özür dilerim." Zehra'nın konuşmasına fırsat tanımadan sağ elini omuzunun üzerinden çözüp atının havada salınan yularını yakaladı ve Zehra'yla birlikte içeri geçerken atını da peşinden sürükledi.
"Benim yüzümden sürekli suçlanıyorsun."
Zehra, avluya girdiklerinde birilerinin onları görebilme ihtimaline karşı saygısını koruyarak kafasını üzerine yaslandığı Hande'nin omuzundan kaldırdı. Yanında öylece sessizce yürümeye kalkıştı fakat attığı ilk adımda bileğini yakalayan bir el sayesinde yerinde kalarak yüzünü arkasındaki kadına dönmek zorunda kaldı. Su yosunu yeşillerinde yaşlar parlıyordu. Artık tüm bu kavgalardan bıkmış usanmıştı. Her defasında Hande'nin gözlerinin önünde bir de onun yüzünden rencide olmasını içi almıyordu. "Hey," dedi genç kadın yeniden atın yularını başıboş bırakıp avuç içlerini yanaklarına bastırırken. Zehra, ıslak bakışlarını onu izleyen kararlı çekiklere kaydırdı. Hande'nin yüzündeki her zamanki cesaret simgesi olan mağrurluğu biraz da olsa içini soğutuyordu ama kırılıyordu yine de. Onun kendi ailesi tarafından bu kadar ezilmesini hazmedemiyordu. Böyle doğmayı o seçmemişti. Evet belki eksiği belki de fazlası vardı ama hiç şüphesiz yürek olarak bu hanenin içindeki her nefes alan canlının üzerinde bir kalbe sahipti Hande. Ve önemli de olan bu değil miydi zaten? Ama onun onda gördüklerini kendi ailesi göremiyordu...
Üzüntüden alt dudağı titrerken ağlamaklı ifadesini onun bakışlarından gizlemek istercesine bu sefer birilerinin görebileceğini hiç umursamadan yüzünü yeniden genç kadının omuzlarına gömdü ve Hande kollarını etrafına sararken dudaklarından sessiz bir şekilde küçük bir hıçkırığın dökülmesine izin verdi. Hande'nin gözleri öfkeyle kararırken avludaki başıboş gezen atın üzerine kilitlenen gözlerini kırparak dudaklarını avucuyla kafatasını tuttuğu genç kızın örtüsünün üzerine bastırdı. Onu öldüreceğim diye düşündü. Öfkesi çoktan kontrolünden çıkmış dört nala koşturan başıboş bir attan farksızdı. O melun, Zehra'nın gözlerinden döktüğü her damlanın hesabını verecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUEDA / gxg / g!p
Romance"Sonra o çıkıverdi karşıma, hem de en ihtiyaç duyduğum anda... O, güven duygusuna en muhtaç olduğum anda çekip çıkarıverdi beni..."