Yatağının ayak ucunda oturmuş perdesi açık pencereden güneşin doğuşunu izliyordu. Yüzünde boş bir ifade vardı. Gözlerinin altı uyumadığı için gölgeliydi. Hande, gece eve dönmemişti. Zaten gittiğinde dönmeyeceğini de çok iyi biliyordu tıpkı ailesi uyanmadan geri geleceğini de bildiği gibi...Onu bekliyordu. Bohçası sağında hazırdı. İçinde göz doldurmak için rastgele yanına aldığı birkaç parça kıyafeti ve Hande'nin nikahlandıkları gün ona hediye ettiği çakı vardı. Bu topraklarda adetti. Geline evlendiği kişi tarafından her zaman kendisini koruması için küçük bir hançer hediye edilirdi ancak Hande bu duruma karşıydı. Evlilikte hediye olarak kan akıtan bir alet hediye etmek istemiyordu. Bu yüzden de ona küçük bir çakı hediye ederek, "Al belki ileride bununla bize meyve doğrarsın," demişti. Önce yüzünü güldürüp ardından da gönlünü fethedecek bir şey daha söylemişti ona. Zehra, o anı hatırlarken iç çekerek yüzüne vuran güneş ışığına karşı gözlerini kapattı.
"Kendini korumana gerek kalmayacak, çünkü seni hep ben koruyacağım..."
Belli ki, artık o verdiği sözü bile hatırlamıyordu. Onu kendi eliyle neye götürdüğünü bir bilseydi...
Aklına gelen düşünceyle hüzünlü bir şekilde gözlerini açarak taş merdivenlerdeki ayak seslerine dikkat kesildi. Gelmişti işte...
Kalbi her şeye rağmen onu göreceği düşüncesiyle deli gibi atmaya başlamıştı.
Hande kısa sürede kendine bile söz geçiremediği bir zaafa nasıl dönüşmüştü bilemiyordu. Bildiği tek şey en büyük zaafını en nefret ettiği insan tarafından kaybetmiş olduğu gerçeğiydi.
Pencerenin arkasından geçen görüntüsünü izlerken kalbi çifter davul gibi kulağında atıyordu.
Odasının kapısı açıldığında bakışları heyecan ve umutla kapıya koştu ancak ne yazık ki beklediği olmadı. Karşılaştığı bakışlardaki ruhsuzluk gözlerinde ani parlayan umudu parladığı hızıyla geri söndürdü. Hande, onu istemiyordu. Gözlerinden vazgeçtiğini görebiliyordu.
Yutkunarak bir an için ona olanları, yaşadıklarını anlatmak istedi. Kemal'in ona ne yaptığını ve o yaşadığı rezillik yüzünden üzerinde hak talep ettiğini ancak kelimeler bir türlü diline tutunmadı. Nasıl söyleyebilirdi ki? Kendini daha ne kadar rezil edebilirdi?
Ben nikahsız sevdiğimi sandığım adamın bana dokunmasına izin verdim şimdi de o bu hatam sayesinde kendini benim sahibim sanıyor diyemezdi...
Diyemiyordu işte...
"Günaydın," dedi Hande sağ eliyle arkasından kapıyı geri kapatırken. Kısa süreliğine Zehra'nın gözleriyle buluşan bakışları tekrar yatağın üzerindeki hazır bohçaya kaydı. Kaşlarını çatarken bakışlarını tekrardan Zehra'nın yüzünden çekerek odadaki perdeli alana doğru yürüdü.
"Hazırlanmışsın?"
"Evet," dedi Zehra, sesi kısık geliyordu.
Hande, yanıtı duyar duymaz gözlerini kapattı... Eli kol düğmesini çözdüğü gömleğinin üzerinde kaldı. Yutkunurken sırtını döndüğü kadına cevap vermeye çalıştı.
"Üzerimi değişelim, hemen çıkarız."
---
Ailesi uyurken gitmeyi tercih etmişti. Sırf bu yüzden bile Zehra ona minnettardı. En azından onların önünde utandırmamıştı onu. Zaten nasıl olsa olanları öğrenen ailesi onu asla istemeyeceklerdi. Hande onu kabullenip yanında tutmaya karar vermiş olsaydı bile Zehra Kemal'in rahat duracağını düşünmüyordu. Sırf hırsından bile olsa Hande'nin ailesine karşı onu utandıracaktı. Hande'nin ailesinin önünde onun yüzünden küçük düşmesini ve üzülmesini kaldıramazdı. Bu yüzden de gitmesi en doğru karardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUEDA / gxg / g!p
Romance"Sonra o çıkıverdi karşıma, hem de en ihtiyaç duyduğum anda... O, güven duygusuna en muhtaç olduğum anda çekip çıkarıverdi beni..."