*32*

2.2K 218 45
                                    


Yağmurlu geceden sonraki sabah güneşliydi. Zehra, kafasını Hande'nin omuzuna gömmüş uyuyordu. Aslında uyanmıştı. Hande'nin de uyanık olduğunu biliyordu fakat kafasını kaldırıp onun gözlerine bakacak cesareti yoktu.

Dün gece büyük bir badire atlatmışlardı. Hande, onun geçmişini öğrenmek zorunda kalmıştı fakat her zamanki gibi yine şefkatiyle, ilgisiyle kabullenmişti onu.

"Günaydın."

Sesini duyduğunda gülümsedi. Hande'nin uykulu biraz da hırıltılı olan ses tonunu duymak mutlu hissettiriyordu. Güvendeydi, evindeydi sanki bir daha o eski sıkıntılarını asla tekrar yaşamayacakmış gibi hissediyordu. Bu duyguya güvenmek istiyordu.

"Günaydın," dedi, daha öncesinden uyandığı için tok olan ses tonuyla.

Çenesinin altında hissettiği ince parmaklar yüzünü, yanağını yasladığı göğüs kafesinin üzerinden çekip onu mıknatıs gibi içine çeken çekik gözlere bakmasını sağladı.

"Neye gülüyorsun?"

Artık endişe duymadan rahat bir şekilde hareket etmesi huzurlu hissettiriyordu.

Hande'nin kaburgasının üzerinde duran elini yukarı kaldırıp yanağında oluşan çukuru okşadı. O gamzeleri çok sevdiğini söylemiş miydi?

Onlara bayılıyordu...

"Sabah sabah gözlerimi açar açmaz seni koynumda bulmak güzel."

Hande'nin hafifçe kısılan gözleri omuzlarının üzerini okşayan parmaklarını takip ederken ses tonu biraz daha kısıldı.

"Seni hissetmek güzel..."

Sonra aniden içine hapsolduğu çekikleri yeniden gözlerine geri döndü. Gülümsemesi genişleyince gerilen dudaklarının ardında oluşan gamzeleri daha da belirginleşti.

"Gözümü açar açmaz ilk gördüğüm şeyin gözlerin olması hissi de güzel."

Gülümsedi Zehra, içindeki tüm o endişe bir anda tuzla buz olurken yüzünü biraz daha Hande'ye yaklaştırıp dudaklarını boynuna bastırdı ve orada öylece kaldı.

"Seninle hep böyle kalmayı isterdim."

Ses tonundaki hafif üzüntü Hande'nin sırtında dolaşan parmaklarını kasmasını sağladı. Bir an duraksadı Hande sonra ise kafasını geri atarak dudaklarını Zehra'nın alnına bastırdı.

"Seni o eve çok fazla mahkum etmeyeceğim sadece bana biraz daha zaman ver olur mu?"

Hiçbir şey söylemedi Zehra, sadece kafasını sallayarak dudaklarını karısının boğazına bastırdı. Kokusunu duymak bile huzurlu hissettiriyordu. Geri kalan her şeyi şu an burada, onunla bu şekilde sarılmışken unutabilirdi. Sonuçta Hande'nin elinden daha fazlasının gelmediğini biliyordu. En azından şimdilik...

Onu daha fazla yıpratmayacaktı...

Kafasını geri atıp gülen gözlerle karısının çekiklerine baktı. Ardından ise yüzünü yüzüne yaklaştırıp gamzelerinin tekrar belirginleşmesini sağlayacak olan o tatlı öpücüğü burun ucuna kondurdu.

"Hadi kalkıp evimize gidelim. Seninle birlikte sobanın sıcaklığında kitap okuduğumuz odamızı özledim."

Hande, kolunun arasındaki zarif varlığı sımsıkı sararak çenesini başının üzerine yasladı. Yüzündeki aptal sırıtışa engel olamıyordu. Kısa bir an için gözlerini kısarak aklına gelen en saçma soruyu sordu.

"Alfabenin onuncu harfi ne?"

"H, tabi ki."

Zehra verdiği cevapla kıkırdadı çünkü kollarının arasında bulunduğu kadın kafasını geriye atmış deli gibi kahkaha atıyordu.

"Çok basit sordum. Hemen bildin tabi."

"O zaman şöyle cevaplayayım," dedi Zehra ve kafasını hafifçe geriye yatırıp yeniden yeşilleriyle buluşan çekik gözlere baktı.

"Alfabenin ilk harfi A, on yedinci harfi N, beşinci harfi D, altıncı harfi de E diyeyim o zaman. Belki böyle daha zorunu cevaplamış olurum."

Bu kadar tatlı olunamazdı. Hande, karısının çocuksu kıkırtısını daha fazla duymak için sırtındaki ellerini kaburgalarına kaydırdı ve onu gıdıklamaya başladı. İlk defa bu kadar neşeli bir sabaha uyanıyordu ve daha ilk günden böyle uyanmayı alışkanlık etmeye başlamıştı. Zehra, onun kısıtlı hayatındaki en güzel ışıktı.

"Hadi kalkıp evimize gidelim. Seni götürmek istediğim bir yer var."

Zehra'nın saçlarının arasına bir kez daha öpücük kondurup yataktan kalktı. Sevdiği kadın tek bir gecede yıllardır bedenine duyduğu utancı, travmalarını yok etmişti. Artık kendi vücudundan utanmıyordu. En azından Zehra'nın yanındayken değil...

——

Köyün ıssız topraklarına ulaştıklarında Hande atının yönünü evlerine doğru çevirdi. Zehra hemen önünde kollarının arasındaydı. Yolda yorgun düşmüş kafasını koluna yaslamıştı. Uyumadığını biliyordu.
Kafasını öne eğip dudağını karısının ensesine bastırdı. Ona bu kadar telaşsız ve rahat bir şekilde yaklaşmak huzurlu hissettiriyordu.

"Seni upuzun yıllar bekledim biliyorsun değil mi?"

Zehra, kıkırdadı. Cevap verecek kelimelere sahip değildi fakat Hande'nin bu kadar şevkle, aşkla ondan bahsetmesinden hoşlanıyordu.

"Beni hiç bırakma olur mu? Seni çok geç buldum ama artık sahip olduğum mutluluğu tekrar bırakacak kadar güçlü değilim."

"Tekrar?"

Zehra'nın titreyen sesine kaşı Hande yoğun bir şekilde yutkunarak gözlerini sımsıkı bir şekilde kapattı.

"En son ne zaman huzurlu bir nefes aldığımı hatırlamıyorum. Kastettiğim şey buydu.

"Öyle değildi ancak üstelemeyeceğim," dedi Zehra ve başını Hande'nin omuzundan kaldırarak kolunu okşadı.

"Sanırım yağmur yağacak, bir an önce evde olursak iyi olurdu."

Sesi huzursuz çıkıyordu. Hande onun rahatsız olduğunun farkındaydı ama şu an geçmişinden bahsedecek cesarete sahip değildi. Ayrıca da geleceğini geçmişinin gölgesiyle de zehirlemek istemiyordu.

"Üşümene asla izin vermem," dedi, atın yularını sıkı sıkıya kavrarken.

"Hadi Pars, bizi evimize götür..."




Zaman bulamıyorum üzgünüm ama hiçbirini yarım bırakmayacağım :)

SUEDA / gxg / g!pHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin