Günaydınlar :) Beni darlamakla iyi ettiniz yoksa bölüm yazmakta üşengeçliğim tutuyor zaman zaman :)
Unutmadan söyleyeyim bu hikayeyi sadece hanzeh tayfa okumuyor. Genel olarak bendeki hanzeh kurgularını hanzeh shiplemeyenler bile zaman zaman okuyor ve bunu görmek mutlu ediyor beni. Bazen hanzehi onlara sevdirdiğimi bile söylüyorlar bunu duymak güzel demek ki yansıtmak istediğim duyguları size geçirebiliyorum.
Fakat yine de bu kurgu hanzehten sıyrılıp özgün olsun istedim her zaman bu yüzden de kapakta kızların fotoğrafını kullanmadım ama bu bölüm karakterlerimin uyumunu hissedebileceğiniz bir edit bırakıyorum size. Farklı bir kurgu için yapmıştım ama sonra aklıma burada hiç kızları paylaşmadığım geldi. Keyifli izlemeler, okumalar olsun...
Kapının önünde duruyordu. Hayatında ilk defa bu yaşına kadar yaşamadığı büyük bir heyecanla sınanıyordu Hande. Adeta, avuç içleri terliyordu. Kalbinin bu denli hızlı atması normal değildi...Stresten alnında oluşan küçük ter damlası ince damarının sürekli atıp durduğu şakağından elmacık kemiklerinin üzerine doğru süzüldü. Heyecanla, biraz da umutla yüzünde küçük çocuklarınkine benzer bir tebessüm oluştu. Babası içeride onları nikahlaması için imamla konuşuyordu. Fakat yüzündeki bu tebessüm kısa sürdü. Yanağındaki gamzeler imamın verdiği yanıtı duyduktan sonra yanağında öfkeyle atan kasın etkisiyle ürkütücü bir çukura dönüştü. Çenesi seğirdi. Duyduğu her acı dolu kelimenin ardından gözerindeki ıslak parlaklık biraz daha çoğaldı.
"Senin dilin ne der Maho, dinimizde böyle bir şey yoktur. Ben bu nikahı kıyamam. Tobe bike, zarokê we guneh dike." (Tövbe et, çocuğun günah işliyor)
Sol gözünde irileşen damla gergin kaslarının üzerinden süzülüp yumruk yaptığı elinin üzerine düştü. Sol değil, diğer sağ elinin avucuna batırdığı tırnaklarını gevşetmesini sağlayacak bir dokunuş hissetti. Yüzünü omuzu üzerinden sağına döndü. Zehra, yüzünün solunu omuzunun üzerine yaslamış her iki eliyle de yumruk yaptığı elini tutuyordu. Avuçlarının arasında sımsıkı sıktığı parmaklarını serbest bırakıp elini açtı ve Zehra'nın elini tuttu. Bakışları dikkatli bir şekilde gözlerinde gezindi. Ona acıyarak bakmıyorlardı. Nedense duygu olarak bunu hissedebiliyordu fakat yine de Zehra'nın gözlerinde gördüğü üzüntü içini delip geçiyordu. Neden böyle doğmak zorundaydı ki sanki? Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? O, belki de aile büyüklerinden birinin eski günahını ödüyor olabilirdi, fakat Zehra? Zehra, neyin bedelini ödüyordu? Neden onun gibi biriyle sınanıyordu?
"Dawî çi dibe bila bibe. Ez bi te kêfxweş im, Hande." (Sonu ne olursa olsun, ben seninle mutluyum Hande)
"Hadsizlik yapma Cafer efendi senden önce bu köyün imamı bendim unuttun mu yoksa?"
Hiçbir cevap vermedi Hande onun yerine sağına dönerek kollarını Zehra'nın etrafına sardı. Çenesini örtüsünün üzerinden kafatasına dayadı ve açılan salon kapısının gürültüsüyle duruşunu hiç bozmadan kapıdan çıkmak üzere olan imama çevirdi bakışlarını. Öfkeyle, çatılan kaşlarının altından kırgınlıkla baktı yaşlı adama ve imamın da Zehra'ya ona attığı tiksinti dolu bakışlarını gördü. Hiçbir şey yapmadı. Adam yanlarından geçip giderken Hande'nin boşlukta kalan bakışları onu içeri odadan izleyen babasının gözlerine kaydı. Adam ellerini saçlarının arasından geçirerek gerginliğinden kurtulmaya çalıştı. Ona gülümsemek için uğraştı ancak Hande'nin daha fazla bunları kaldıracak takati yoktu. Bakışlarını babasının gözlerinden uzaklaştırarak ona öfkesini rahatça yaşayabilmesi için fırsat verdi ve Zehra'ya sarılmaya devam ederken hiçbir zaman nikahlarının kıyılmayacağı gerçeğinin sızıntısıyla yüzleşti.
"Özür dilerim," dedi, kolları arasındaki, omuzlarını sıvazladığı kıza. Zehra, yüzünü göğsüne gömmüştü bu yüzden de cevap verirken sesi boğuk çıktı.,
"İnsanların günahları için özür dileyen sen olmamalısın Hande."
Nihayet, yüzünü göğsünden uzaklaştırıp çenesini köprücük kemiklerinin altına dayadığında, "Mutlu ettiğin birinden özür dilemen komik oluyor," dedi, gülümseyerek.
Her şekilde onun yüzünü güldürmeyi nasıl başarıyordu?
Hande'nin çenesindeki gerginlik kaybolup yerinin dudaklarının kenarında oluşan hafif çizikler ve yanağındaki gamzeler alınca Zehra dayanamayarak elini yanağına doğru uzattı ve daha onu okşamaya fırsat bile bulmadan kapının açık olduğunu ve Hande'nin babasının onları gördüğünü hatırladı. Utanarak elini geri çekti, onların aile geleneklerinde büyüklerinin yanında eşleriyle yakınlaşmaları doğru değildi. Hande'nin kollarının arasından çekilerek yanında durdu ve başını önüne eğip bir eliyle çekiştirdiği diğer elinin kızaran parmaklarına baktı.
"Hande, were hundur." (Hande, içeri gelin.)
Hande, babasının sesini duyduğunda güçlükle Zehra'nın utangaç yüzündeki kızarıklıktan alabildiği bakışlarını kapının pervazından babasına döndü.
"Ben de eski imamım. Kendim kıyarım evladımın nikahını. Bizim kimselere ihtiyacımız yok."
Küçük bir kesit paylaşmış oldum bölümden önce he he :) Bölümü akşam ya da yarın paylaşacağım. Biraz düzenlemem lazım. Bugün misafirim var o yüzden kısa tutmak zorunda kaldım bölümü :( Ama umarım bu haliyle bile sizin için az da olsa merak giderici olmuştur...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUEDA / gxg / g!p
Romance"Sonra o çıkıverdi karşıma, hem de en ihtiyaç duyduğum anda... O, güven duygusuna en muhtaç olduğum anda çekip çıkarıverdi beni..."