*33*

1.5K 216 47
                                    


Gök gürlüyordu. Avluda soğuk rüzgarın arasında aile büyükleri olan babası ve amcasının ağır sözlerine maruz kalırken bedenini sırtına yapışmış ıslak gömleğinden daha çok üşüten bir şey vardı. Avlunun yağmur görmeyen kısmında, elinde bohçasıyla duran karısının yüzündeki mahzun ifadesi...

"Ew dîsa nikare bikeve vê malê!" (O bir daha bu eve giremez!)

Babası işaret parmağını havada sallayarak ağzından tükürüğü taşarcasına bağırıyordu ona.

"Hûn çawa dikarin rûmeta malbata me xera bikin?" (Sen ailemizin onurunu nasıl yok edersin?)

"Hande," dedi annesi ağladığı belli olan çatallaşmış sesiyle. Hande'nin öfkeli, mahzun, karmakarışık duygularla yoğrulmuş bakışları babasının yüzünden sağ omuzunun gerisinde avlunun içinde duran annesine kaydı. En az karısı kadar güzel olan yeşillerinin kaynayan bir pınarken dolup boşaldığını görmek onun canını yakıyordu ancak yapabileceği pek bir şey yoktu. Bu acıyı, ızdırabı onlara bilerek yaşatmıyordu. Ona ait olanı, onun da ait olduğu kadını bırakmayacaktı. Töreler umurunda bile değildi...

"Hûn nikarin li dijî adetên me derkevin. Töreyi biliyorsun." (Adetlerimize karşı gelemezsin.)

Annesi diğerleri kadar acımasız değildi. Hande, elinde olsa onun için canını vereceğinden emindi ancak babasına karşı gelemiyordu, töre dedikleri can almakla, kanla beslenen o canavarca düzene annesi de mahkumdu.

"Benden istediğini yapmayacağım baba," dedi, babasına ilk defa karşı gelip daha cümlesini bitirmeden kulağında çınlayan tokat sesiyle sarsılırken.

"Yapacaksın," diye tekrarladı babası ve Hande yüzüne yediği beklenmedik darbenin sarsıntısıyla kafasını önüne getirip gözünü tekrar açtığında doğrudan babasının sol omuzundan geride duran ve neredeyse avludan çıkmak üzere olan karısına baktı. Eliyle dur işareti yaparak Zehra'nın avluda, kızkardeşlerinin yanında durmasını sağladı. Öfkeli bakışları babasının yüzüne geri döndü.

"Benden neden böyle bir şey istediğini söyle! En azından bunu bilmeye hakkım var."

"O kirli," diye bağırdı amcası.

Hande, öfkeyle yumruklarını sıkarken gözlerini aşağılık bir ifadeyle ona bakan adama döndü.

Acele etmemesi gerekiyordu. Hata yapmamalıydı. Zehra'nın güvenliğini sağlamak için sakin olmak zorundaydı. Yoksa olacakları biliyordu. Buradan çıksalar, gitseler bile babası erkek kardeşlerini peşlerine ölüm melekleri olarak dikecekti. Akıllı davranıp rüzgarı lehlerine doğru estirmek zorundaydı.

"Ne demek kirli," diye hırladı dişlerinin arasından. Her an sıktığı yumruklarından birini amcasının yüzünün ortasına geçirmeye hazırdı.

Orta yaşlı adam elini havada tiksintiyle salladı. Yüz ifadesi ne kadar kapalı bir zihne sahip olduğunu bağırır gibi kararmış, kulakları duymaz olmuştu.

"Ji gund xeber hat. Hevalê wê yê berê li her derê jê re dibêje ka wî çi kiriye." (Köyden haberi geldi. Eski aşığı her yerde ona neler yaptığını anlatıp duruyor."

Hande, dişlerinin arasından öfkeyle hırlayarak dönüp yumruğunu arkasındaki ıslak ahır duvarına vurdu. Dizili odunlar halindeki duvarların çıtırtısı dört bir yanı açık olan avluda yankılanırken babası Hande'yi yakasından tutarak kendine doğru çekti.

"O kirli kadını evimde istemiyorum."

"O kirli değil," diye bağırdı Hande ve babasının yanından avlunun kapalı kısmına, Zehra'nın yanına doğru yürümeye kalkan amcasını ceketinin yakasından kavrayarak durdurdu.

Bir anda oldu ne olduysa. Babasını sağ eliyle itip amcasını iki eliyle ahırın duvarına yapıştırdığında dakikalardır saygısından seslerini bile çıkarmayan erkek kardeşleri elini kolunu çekiştirmeye çalıştı fakat Hande'nin gözleri öyle kararmıştı ki, tüm ailesi de onu geriye çekse parmaklarını adamın boğazından çekmek niyetinde değildi.

"Benim karım o! Ona yaklaşamazsın! Ona bakamazsın! Onunla konuşamazsın bile! Sen ona dil uzatamazsın! O benim karım!"

Amcası hırıltılı bir sesle öksürmeye başladığında Hande adamın boğazını daha bir güçle sıkmaya başladı ve onu geriye doğru çekmeye çalışan kardeşleri bu işte tamamen başarısızdı.

Sonrasında bileğine dolanan ince ellerin dokunuşu ve duyduğu o ses gözünün önündeki kırmızı dumanı yavaşça dağıttı.

"Yapma lütfen! Korkuyorum!"

Sesteki çaresizlik öyle kederliydi ki, ona karşı kayıtsız kalması imkansızdı. Zehra'nın ondan başka kimsesi yoktu artık. Herkes ona sırtını dönmüştü, Hande'nin de onu bırakıp gideceğinden korkuyordu.

Yavaşça ellerini adamın boğazından çekti. Bakışlarını amcasının yüzünden yanındaki kadına kaydırdı ve tam o esnada havada yüksek sesli bir çınlama duyuldu.

Hande, anında Zehrayı arkasına alıp amcasının öksürerek iki büklüm olduğu duvar dibinden uzaklaştı.

Babası havaya iki el ateş açmıştı.

"O kadın bu evden gidecek! Ger hûn bixwazin hûn dikarin bi wî re biçin, lê hûn dizanin dê çi bibe." (İstersen onunla gidebilirsin ama ne olacağını biliyorsun.)

"Gideceğim," dedi Hande, uzanıp Zehra'nın elini sımsıkı bir şekilde tuttu. Şimdi hemen gideceğiz!"

——

Hey millet :) uzun zaman oldu özlemiş miyiz?
Yazamadım yoğun bir iş temposunda çalışıyordum yeni yeni kendime zaman ayırabiliyorum üzgünüm. Yorumlarınızı bekleyeceğim. Aktifliği düşürmeyelim, geri döndüm💕

SUEDA / gxg / g!pHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin