Yürüdüğüm kaldırımda kendi ayak seslerim dışında etraftan başka hiçbir ses duyulmuyordu.
Terk edilmiş hissediyordum. Yalnız ve hatta kenara atılmış gibi. Dün gece onca ısrarıma rağmen Kurt yumuşamamıştı. Aksine beni ikna etmeye çalışıp Yunus'la eve göndermişti. Son gördüğüm yüz onunki olmuştu. Hâlâ peşimde bir adamını gezdiriyor muydu, emin değildim. Olasılığı yüksek olsa da bunu bir kenara bırakmış ve hayatımı yaşamaya kaldığım yerden devam etmeye başlamıştım. Kurt beni görmek istemiyordu. Buna rağmen peşinden koşup onun çöplüğüne gitmiştim. Bunu bir daha yapmayacaktım.Taksiden ineli on dakikayı geçmemiş olmalıydı. Biraz yürümek istemiştim. İşten geliyordum ve yapacak tek planım eve gidip yatmaktı. Dışarı çıkma konusunda Cansel her ne kadar ısrar etse de onu dün gece epey yoruldum bahanesiyle birkaç gün oyalabileceğimi düşünüyordum.
Ara sokakların birindeydim. Yalnız olduğumu hissetmek ara sıra beni tedirgin etse de bunu kendimi sakin tutarak aşabiliyordum.
Derin bir nefes aldım. Arkamda bir hareketlilik olmuştu sanki. Bu psikolojimin bir oyunu da olabilirdi. Hızlanan adımları hissettiğimde dönüp bakmak istesem de kendime engel oldum. Benimle ilgili olmamalıydı.Bekledim. Yabancı birinin bana seslenmesini ya da beni durdurmasını bekledim. Adımlarımı hızlandırsam da sanki benim peşimdeymiş gibi o da hızla yürüyordu.
En sonunda kolumu tutup beni kendine çevirdiğinde nefes nefeseydim. Karşımdaki Ahu'ya şaşkınca bakıyorken biraz olsun rahatlamış hissettim. Peşimde İlyas'ın ya da Semih'in adamlarından biri olduğunu düşünmüştüm. O aklımın ucundan dahi geçmemişti.
"Nereye böyle? Acelen mi var prenses hanım?"
Kaşlarımı çattım. Geriye doğru birkaç adım atarak ondan uzaklaşmaya çalışsam da üzerime yürüdüğü için bu pek mümkün olmamıştı. "Burada ne işin var?"
"Kurt'un bölgesine eline kolunu sallaya sallaya yalnızca sen mi girebiliyorsun, sanıyorsun?" Eliyle tehditvari bir şekilde omzumu dürttüğünde buraya konuşmak için gelmediğini anlamıştım. Aklından her ne geçiyorsa iyi şeyler değildi.
"Asıl sen hangi cesaretle bizim burnumuzun dibine kadar gelebiliyorsun?"
Üzerindeki nefreti hissedebiliyordum. Beni görmek bile ona iyi gelmezken buraya kadar gelip bana hesap soracak kadar ne yaşamıştı acaba? Muhtemelen beni pişman etmek için buradaydı, nasıl pişman edeceği ise düşündürüyordu.
"Git buradan Ahu, tartışmayalım. Tamam bak, sen kazandın. Kurt seninle. Hadi, buraya gelmenin bir anlamı yoktu."
Yeniden omzumu dürtmüştü. Beni geriye doğru ittiğinde bu sefer bu çıkışını tahmin edemediğim için sendelemek zorunda kaldım. "Sen kime emir veriyorsun?!"
Dengemi sağlamaya çalışsam da bir yandan da üzerime yürüdüğü için gerilemeye çalışıyordum ve ikisini beraber idare edemeyip yere düşmüştüm. Kalkmama fırsat vermedi. Karnıma geçirdiği tekmeyle birlikte acıyla inledim.
"Kurt'un peşini bırakacaksın! Duydun mu beni? Yoksa seni pişman ederim Maral, onunla bir daha asla görüşmeyeceksin!"
"Kes şunu!"
Ardı ardına karnıma attığı tekmelerden kendimi korumaya çalışsam da yere düştüğümden beri sızlamaya başlayan başım yüzünden pek kendimde olduğum söylenemezdi. Kalkamayacağımı anladığımda arkamı dönüp kendimi korumaya çalıştım ama bu sefer de sırtıma vurmaya başlamıştı. Nefretini çok net hissediyordum artık.
"Onun peşinden gelecek kadar gurursuz musun?"
Alayla güldüm. Zor nefes almaya başlamıştım. Nefesim kesiliyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT DØKUZ 18+
Romance"Yüzüme bak Maral, gözlerime." Dediğini yapmamayı seçtiğimde parmaklarından birini nazikçe kadınlığıma sürttü. "O adamın yanında oturduğun her saniyenin..." Hareketlerini hızlandırdı. Aldığım oksijen yetersiz gelmeye başladığında dudaklarımı aralamı...