1.5. BÖLÜM | DANSÇI

10.8K 355 14
                                    

Hareket eden ve bana basitçe komut veren dudaklarını seyrettim. "Dans et."
Gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktığımda durum değerlendirmesi yapamayacak haldeydim. Köşeye sıkışmıştım ve Kurt'un kucağındaydım.

"Kurt..." dedim usulca. Bir elim boynuyla yüzü arasındaydı ve çıkmaya başlamış olan sakalları avuç içime batıyordu. "Ben dans etmeyi bilmiyorum." diye saçma bir savunma sunduğumda gülecek gibi olmuştu. "Sahnedeki gibi olsan yeter yavrum, fazlasını bu ortamda bende kaldıramam zaten." Aman sen kaçmama da fırsat verme. Eline bir şans geçti ya, değerlendir.

Durgunluğumu fark ederek hafifçe belimdeki elini gevşetti. "Rahat ol ve burada yalnızca ikimiz varmışız gibi dans et. Gerisini halledeceğim."

"Söylemesi kolay."

Homurdanarak yerimde toparlandım ve bedenimi diğer tarafa çevirerek sırtımı onun göğsüne yasladım. Kucak dansı deyince zihnimde canlanan birkaç film görüntüsü dışında hiçbir şey yoktu ve bende bu yüzden onlardan yararlanacaktım. Sırtımı göğsüne, kalçamı da erkekliğine yasladıktan hemen sorma kucağında yavaşça aşağıya kaydım. Arkada çalan kısık tondaki müziğe odaklanarak ellerimi bacaklarının üzerine koydum ve başımı geriye atarak gözlerimi kapattım. Omzuna yasladığım başımı hafifçe çevirerek boynuna uzandığımda dediğini yapmak ve ortamda yalnızca ikimizin olduğunu düşünmek biraz olsun iyi gelmişti.

Dudaklarımı teniyle buluşturdum. Boynuna birkaç ıslak öpücük kondururken bıraktığım nefesler doğruca ona çarpıyordu. Nefes alırken hissettiğim erkeksi duş jeli ve traş losyonu karışımı kokusu yeni duş aldığını kanıtlıyordu. Henüz sigara içmemiş olmalıydı çünkü ilk defa bu kadar net bir kokuya sahipti. Bacaklarını aralayarak bedenimi olabildiğince ona yasladığımda dudaklarımın arasından çıkardığım dilimle önce kurumuş dudaklarımı ıslattım ve hemen ardından dilimin ucunu yavaşça boynuna sürttüm.

"S-sikeyiim... Maral! Beni buradan kaldırmak istiyorsun galiba!?"

Duraksadım. Bunu nasıl yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Buğra'yla olan ilişkimde onunla en uzun olan öpüşmemiz bile otuz saniyeyi geçmemişti muhtemelen ama söz konusu Kurt olduğunda kendimi fazla özgür hissediyordum. Onun bana bahşettiği özgürlük yüzünden miydi yoksa hissettirdiği heyecanın etkisi miydi tüm bunlar, emin değildim ama tek bildiğim şey Kurt olduğunda her şeyin bir şekilde süregeldiğiydi. O varken kendimi akışına bırakabiliyordum. O varken istediğim kadar edepsiz olabiliyordum ve o varken yoldan çıkmam sorun olmuyordu sanki. Bu gece de böyleydi. Buğra yoktu aramızda. Sadece o ve ben. Kendisi öyle dememiş miydi, sadece ikimiz varmışız gibi. Yalnızca ikimizin olduğu koşulları düşündüğümde karşısında bu kadar rahat ve raydan çıkmış olabiliyordum. Hissettiğim ahlaksızlığı bizzat onun üzerinde yaşayabiliyor olmak ise ayrı bir zevk veriyordu bana. Sanki baştan aşağıya bu koca adam bana aitmiş gibi.

Kucağından kalktım ve onun meraklı bakışları altında bacaklarımı iki yana açarak bu sefer düz bir şekilde oturdum üzerine. Kucağında adeta bir koltuktaymışım gibi rahatça hareket edebiliyorken omuzlarından tutunarak kendimi geriye doğru bıraktım ve üzerinde olabildiğince yayıldım. Bacaklarının gergin olduğunu hissediyordum. Bedeninin ise çoktan sertleştiğinin farkındaydım. Bu haline bıyık altından gülüyorken uzanıp bir anda kalçamı tutan elleri beni kendime getirmişti. Küçük bir çocuğun oyuncağıyla istediği gibi oynadığı dakikaların sonuna gelmişim gibi huzursuz bir yüzle ona baktığımda kalçamı hafifçe sıkarak beni erkekliğinin tam üzerine konumlandırdı. Sertleşmişti.
Daha fazla oyun istemiyordu.

Omuzlarındaki ellerimden güç alarak kalçamı oynatmaya başladım. Üzerinde usulca hareket ediyorken kalçalarımdaki elleri sıkılaşıyordu. Çenesi kasılmıştı. Hangi ara yaktığını anlamadığım sigarasına uzanıp dudakları arasına aldığındaysa bakışları perdelenmişti.

Sigarasını dudakları arasından geri aldı. Dumanını geriye üflemeye çalışsa da doğruca yüzüne gelen havadan kaçamamıştım. Yüzümü ekşittim. "Sigara kokusundan nefret ediyorum." diye söylendim. Geri çekilmeye çalışan yüzümü saniyeler içerisinde elleri arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpmek için değildi. Fazla oyalanmamıştı, alt dudağımı dişlerini arasına alıp ısırdıktan sonra benden uzaklaştı ve hızla toparlanarak kulağıma sokuldu.

"Her ne kadar gelip içine etsen de bir iş üzerindeyim Maral ve daha fazla aklımı karıştırmanı istemiyorum. Üst kata çık ve beni odamda bekle."

Yutkundum. Kucağından kalkacağım sırada beni durdurup yeniden konuştu. "Seni içeriye kim aldı?"

"Selçuk." dedim hiç düşünmeden. Başını salladı. Sanki göstereceğim ben ona dermiş gibi salladığı için kendimi savunma yaparken bulmuştum. "Onun bir suçu yoktu ama içeri girmeyi ben istedim."

"Yine de seni içeriye sokarken beynini dışarıda bırakmış olmalı, yoksa bu kabul edilemez." Omuzlarını düşürdü. "Hadi kalk ve bu gece benden başka kimseyle bir daha iletişime geçme." Beni uyarmak için yeniden kalçamı sıktığında bu sefer onu ikiletmeden ayağa kalkmıştım. Sessiz adımlarla insanları geride bırakarak üst kata çıkan basamaklara yöneldiğimde korumalar karşıma çıksa da kulaklıklarına gelen komutla yolumu açmışlardı. "Buyrun Maral Hanım." diyen adama şaşkınca bakarak basamakları çıkmaya koyuldum.

Üst kata ilk defa çıktığım o malum gece aklıma gelirken daha fazla korumaya bu yarı çıplak halimle görünmek istemediğim için aceleyle ofisinden içeri girdim. Kapıyı kapatıp ışığı yaktım ve çalışma masasında göz gezdirdikten sonra o tarafa doğru adımladım. Tesadüfen de olsa şimdi aklımdaki soru işaretlerini giderecek bilgileri öğrenebileceğim bir yerdeydim.

Ofis koltuğuna oturdum ve çekmeceleri açmaya çalıştım ama kilitliydi. Masanın üzerindeki kağıtlara baktığımda ise önemsiz birkaç bar işi olduğunu görmüştüm. Gelir gider tabloları dışında bir şey yoktu. Aşağıda kumar gecesi düzenleyen bir adamın işlerinin bu kadar temiz ve normal olacağını hiç sanmıyordum. Kendini iyi gizliyordu.

Hiçbir şey bulamayınca sıkılıp yavaşça koltuktan kalktım ve hemen yan taraftaki yatak odasının kapısını aralayıp içeri girdim. O gece burada birlikte olmuştuk ve şimdi yalnız bir şekilde burada olmak bile kasıklarımın ağrımasına neden oluyordu. Camdan içeriye giren ay ışığı ve dalga seslerinin oluşturduğu ambiansı bozmak istemediğim için ışığı yakmadım. Odanın içerisinde ilerledim ve yatağın üzerine oturup camdan dışarıyı seyrettim. Bir süre sonra üzerime çöken yorgunluk galip gelmişti ve ben kendimi daha fazla tutamayarak yatağa uzanmıştım. Gözlerimi yumdum ve duyduğum dalga seslerini dinleyerek karanlığa teslim oldum.

Uyurken en rahat hissettiğim uykulardan biriydi. Bedenime değen elleri hissettiğimde açılmaya başlayan bilincimle birlikte kendime gelmek üzereydim. Kurt'tu. Kokusunu artık ayırt edebiliyordum.

"Kurt?"

"Uyumaya devam edebilirsin."

Kıpırdandım. Gözlerimi açmaya çalıştığımda vücudum buna izin vermemişti. "Uyu dedim Maral, bir sorun yok."

"Saat kaç?" diye söylendim.

"Dörde geliyor."

Kalkacak gibi olmuştum ama bedenimde en ufak bir güç kırıntısı dahi hissetmiyordum. "Eve gitmem lazım, yarın iş var." diye ona göre oldukça önemsiz görünen bir mazeret sunduğumda beni çoktan kucağına almıştı.

"Biliyorum, sabah uyandığında işine gidersin merak etme."

Başımı bu durumdan hiç de rahatsız olmayarak göğsüne yasladım. Bir süre sessiz kaldıktan sonra aklıma yeni gelen soruyu sordum. "Nereye gidiyoruz?"

"Bu gece burada kalmayacağım ve seni de burada yalnız bırakmaya niyetim yok."

Sustum. Daha fazla şey sormak istesem de gücüm bitmişti ve ben onun göğsü gibi rahat bir yerde küçük bir yolculuğa çıkmıştım. Bunu da göz önünde bulundurduğumda kesinlikle susup uyumaya devam etmek istiyordum.

"İyi geceler Kurt." diye mırıldandım, belki de duymamıştı bile. O kadar kısıktı ki sesim...
Bir süre sonra gelen sesini ve dediklerini anlayamamıştım. Bir şey demişti ama çoktan bilincim kapanıp uykuya yeniden sarılmıştı bile.

Takipte kalın,
lasasella
Hikaye kesitleri, sohbet ve spoiler için,
instagram: storiesoflasasella

KURT DØKUZ  18+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin