"Lord Henry: Dikkat etsen iyi edersin, çok büyüleyici bir yapısı vardır." dedi dayısının kızına.
"Öyle olmasaydı savaş olmazdı."
"Kardeş kardeşe karşı öyle mi?"
"Ben truvalılardan yanayım. Bir kadın uğruna savaştı onlar."
"Yenildiler."
"Yenilgiden daha kötü şeyler de vardır."
"Bu gece hatıra defterime yazayım."
"Neyi?"
"Ateş'ten yananın, Ateşe doymadığını."
-Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde
101. Gün: 18/12/23
Hastanedeki 3. Gününde yanındaydım onun. Burada neden vardım bilmiyordum ancak içimden bir his onun bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Aklımın, zihnimin sesini susturamayışım bana sessizlik olarak geri dönüyordu. Ateş'le, Duru'yla ne yaşarsam yaşayayım hepsini unutmuştum. Daha 1 hafta önce ona şiddetli bir kin beslerken karşımda öylece yatıp duran, bilinci kapalı kıza acıyordum. Aslı gitmemişti Bursa'ya, anlatmıştı Leyla abla'ya durumu.
Emir'den arasıra buraya yemek gönderiyordu. Duru'nun sürekli annesini de teselli etmek bana düşmüştü.Arasıra olduğu yerde uykuya dalıyor, ben uyandırana kadar uyanmıyordu.
Yine öyle bir geceydi işte bu gece de. Ateş'le sadece Duru iyileşene kadar ateşkes imzalamış, ne kadar zor olsa da birbirimize sataşmayı kesmiştik.
Gözleri kapalı kıza bakıyordum. Nabzı atıyor en azından diye kendi kendime düşünürken omzuma dokundu Ateş. Neredeyse yaptıklarından pişman olacaktım. Ben mi başlamıştım bu savaşı? Ne ara buralara gelmiştim, ne ara olmuştu bu tüm olanlar? Oysa çok hoş başlamamış mıydım İstanbul'daki yeni hayatıma.
Bir an olsun gözlerimi Duru'dan ayırmadan duruyorum. Sanki o yanımızdayken çok iyi geçinmişiz gibi sahte anılar kuruyorum aklımda.
Belki de onunla benziyorduk bile. Benim de annem ve babam yoktu, annem ben bebekken terkemişti beni. Tabii sonrasında olanlar da cabası. O ise babası tarafından terkedilmişti, annesi ondan nefret ediyordu belki de. Ne de olsa babasız bi çocuktu o. Annemizin karnında ruhumuz üflenince örmeye başlarmış kader ağlarını. Peki benim kaderim?
İsyan etmiyordum, sadece soruyordum: "Neden?"
Aslında çok trajik diye geçiriyorum aklımdan derken daha sert bastırıyor Ateş omzuma.
Ateş'e dönerken ona çarpıyorum ve geri çekiliyor.
"Sakin."
Cevap vermeden yine cama dönüyorum...
"Ruh gibisin." Dediğindeyse en sonunda konuşmaya karar verip yutkunuyorum.
"Ne yapabilirim?"
"Kendini mi suçluyorsun?"
"Kendimi mi suçluyorum?"
Sağ kaşını kaldırıyor ve beni süzüyor.
"İyi görünmüyorsun?"
Sahtece gülüyorum ona.
Kendimi robot gibi hissederken içimden Dorian Gray'in Portresi isimli kitaptaki bir alıntıyı söylerken buluyorum: "Şu çılgın yaşam kavgasında uzun sürecek bir şey elde etmeye çalışıyoruz..." Dedikten sonra Ateş'in gözlerine bakıyorum ve alıntıyı hatırlamaya çalışıyorum. O benim gözlerime daldığında hatırlıyorum devamını: "Bulunduğumuz yere kazık çakmak gibi saçma bir umuda kapılarak kafamızı bir takım süprüntülerlerle, ıvır zıvırla dolduruyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA BİR EVRENDE ( TAMAMLANDI)
Chick-LitHer Cuma ve Cumartesi yeni bölüm. Hayatı boyunca aşık olmamış bir kız, aşık olduğunu anlayabilir mi? Veya gerçek aşkın olmadığını savunan erkeğe, aslında aşkın olduğunu kanıtlayabilir mi? Eğer bu soruların cevaplarını arıyorsanız; Buyrun, okumaya:...