Bölüm 4 -Çığlık-

35 16 65
                                    

Sabah olduğunda pencereyi açıp giren serin havaya doğru yüzümü tutup buruk bir şekilde gülümsedim.

Belial içeride uyuyordu. Ses yapmadan çıkıp dalgın dalgın bahçede gezinirken, "Eftalya!" Diye panikle seslendi annem. Ona doğru döndüm. Yanıma yaklaştığında nefes nefese kalmış bir halde ellerimi tuttu.

"Nasıl oldu anlamadım ama elçilerden biri Belial'in yerinin tespit edildiğini söylüyor." Kaşlarım çatıldı.

"Bulamayacaklarını söylemiştin." Başını salladı.

"Senin için işe yaradı ama o bizden biri değil," duraksayıp kendi kendine konuşur bir şekilde, "sanırım bir şeyleri atladım." Diye devam etti. Sertçe yutkundum.

"Şimdi ne olacak?" Etrafına baktı uzun bir süre.

"Buradan o suyu içmek için gitmesi gerekiyor." Gülümsedim.

"Nasıl yapacağız onu yolu bilmiyorken?" Korku içime yavaş yavaş yayılırken normal durmaya çalışıyordum. Oysa şu an bile dünün ağırlığı omuzlarımdan inmemiş aksine zaman acıyı arttırmıştı.

Zaman öyle silip götürmüyordu bazı şeyleri. Kocaman persellerle çevrilmiş yerlere kök saldırıyordu.

Düşünmeye başlamak bu yüzden zarar veriyordu bedenlere.

"Mağaraya gidip sudan içmesi lazım Eftalya. Bu topraklarda anca o şekilde gizleyebiliriz onu." Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Gidemez hatırlamıyor hiçbir şey." Gözlerimin içine baktı.

"Yardımcı olursan gidebilir." Gözlerimi kapattım.

Uyandığında başka şeyler de hatırlayacak bugün. Bunu unutmuş gibi irkildiğimde annemin elini omzumda hissettim.

"Yapmak zorundasın." Başımı sallamakla yetindim. Direnmek istemiyordum artık.

Annem derin bir nefes verip bahçeden çıkarken bir süre arkasından baktım. Adımlarım eve yöneldi ardından. İçeri parmak uçlarımda girdim. Dizlerimin üzerine çöküp uyuduğu hizaya geldim.

"Belial." Özlemle parladı gözlerimin içi.

Eğer acı bu kadar fazla olmasaydı...

Ama öyleydi. Bazı ihtimaller hep kaybederdi.

"Belial." Dediğimde bu defa gözleri açıldı.

"Ne oldu?" Derken etrafına da bakmıştı aynı zamanda. Ne hatırladığını öğrenmek isteyen yanım istekle gözlerinin içine bakıyordu.

"Bir mağaraya gitmemiz lazım." Yavaşça doğruldu. "Neden?"

Bir şey söylemeden sessizce baktım gözlerine. "Tamam gidelim, sormayacağım." Başımı yavaşça sallayıp kalktım.

"Üzerimi değiştireceğim sonra çıkalım." Odaya gidip dolabımı açtım. Beyaz bir elbise giyip saçlarımı açık bıraktım.

Çıktığımda göz göze geldik gözleri yavaşça elbise üzerinde akıp tekrardan gözlerime çıktı. "Gidelim." Dediğinde evden çıkıp aşağı doğru indim. Beni takip ediyordu.

"Ne hatırladın?" Diye sordum. Bakışları yerdeydi.

"Yasakları." Söylediği ile kalbim sızladı. "Aştık mı bilmiyorum." Yutkundu.

"Hiçbir şey bilmiyorum ve öğrendikçe aslında dağılan parçalara baktığımı hatırlamış olacağım sadece." Bakışlarım havaya çıktı.

"Bugün hatırladıklarım bile ağır gelmişken sen diyorsun ki bekle. Yani aslında seni kanatan o parçaları ben yavaş yavaş hatırlayarak daha da yaralanmana sebep olacağım." Gülümsedi.

AFTİELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin