Her çıkmaz, bir sokağa sapmakla başlıyordu. Sonunu bilmeden yürüdüğümüz tüm yollar bizi kayıp kılmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Aynı ihtimaller tekrar kuşatabiliyordu. Bir kez yenildiğimiz yüzde, yeri gelince bize kazanmamız için olasılıklar sunuyordu. Bir kez alt olduğumuza yine alt olabiliyorduk.
Kumar masasında dönen olasılıklar ile aynı yüzdelerle yapılıyordu hayat yüzdeleri. Kayıplar fazla, kazançlar göz boyuyordu yalnızca.
Hangi uçta durduğumu bile bilmiyordum.
Babam yoktu.
Annem neredeyim bilmiyordu.
Yalnızca ben ve Res adaya sıkıştığımızı bilen iki zihindik.
Bir de Belial.
Her şey daha farklı olabilir miydi? Biz aşkımızı nefretle taçlandırmasaydık, sevmeyi bilseydik ve öldürmeseydik birbirimizi o zaman başka bir sonda olur muyduk?
Düşündüm ve bu olaslığın düşüklüğünü gördükçe vazgeçtim düşünmekten.
Buraya geldiğimi bilse ne hissederdi? Ona yapmadığım ama yaptığımı düşündüğü şeyleri bilse benim acımı görebilir miydi? Anlayabilir miydik o zaman başımıza gelenleri?
Dünya'da kimse bilmeden gidip onu gizlice izleyip göz yaşlarımın yanağımı ıslattığını bilse ya da? O zaman cezamı kabullenebilir miydi? Beni zindana atmak yerine yıllarca akıttığım gözyaşlarımın hatrına beni özgür kılar mıydı yoksa?
Ne çok soru vardı şimdi cevabını veremeyeceği...
Ve ben hepsine bir cevap verebiliyordum herkesin aksine.
Koca bir hayır...
Zihnime düşen her hece yavaşça erimeye başladı.
Ayağımın altındaki kum denizin suyu ile çekildi ve eridiği için ayaklarım dibe doğru kaydı.
Res'i beklemekten vaz geçtim. Beklemek şu an bana iyi gelmiyordu. Arkamı dönüp onu bulmak için gittiği yöne doğru ilerledim.
Güneş yavaş yavaş batıyordu.
"Res!" Diye seslendim. Yanımda belirdi birden. Korkup geri çekildim.
"Özür dilerim korkutmak istememiştim." Elimi önemli değil gibisinden salladım.
"Buldun mu bir şey?" Diye sorunca başını salladı.
"Evet ama pek sevineceğin bir haber değil." Cevabıyla kaşlarım havalandı ve yüzüne baktım.
"Söyle." Dediğimde dudağını yaladı.
"Putal Tepesinde bir mağarada almam gereken şey." Sertçe yutkundun onu dinlerken.
"Tamam alalım." Diye mırıldanınca güldü.
"Mağara girişinde Belial'in yaptığı bir tılsım var. İçeri girdiğimiz an sinyali gidecek. Çok hızlı hareket edip ondan önce ulaşabilirsek gelmeden çıkıp gideriz ama..." Gözlerim hayal kırıklığı ile doldu.
"Ama?" Diye devam etmesini istedim.
"Onun bizden önce gelme olasılığı daha yüksek." Dediğinde burukça gülümsedim.
"Her türlü bizi bulacak. En azından çabalayalım olmaz mı?" Diye sorunca bakışlarını kaçırdı.
"Kanatların olsaydı daha kolay olurdu..." Dediğinde buruk bir ifade oluştu yüzünde.
"Hızlı koşarım." Dedim gülümseyerek. Bakışları hüzünle bana kaydı.
"Tamam gel hadi gidelim." Dediğinde koluna uzanıp tuttu. Yürümeye başladık. Gece olacağı için uyuduğu zaman dilimine gelmesi için dua ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFTİEL
Fantasy(TAMAMLANDI) Yıl 1919 İzmir işgal altında. Farklı bir dünya ve boyuttan dünyaya, işgali bitirip savaşı sonlandırmakla gönderilen Aftiel ve Belial, Türk ve Yunan kimliklerin içinde karşı karşıya kalır. Bir zamanlar benzer bir savaşın içinde Aftiel'e...