Elimde tuttuğum neşter akşamları yerini kaleme bırakmaya başladı. Ahsen yazmak ve haksız bir işgal olduğunu duyurmak istiyordu fakat uygun kelimeler yoktu anlatmaya.
"Ben çıkıyorum!" Resul'ün sesiyle yerinden kalkıp yanına gitti.
"Nereye?" Ayakkabılarını giyiyordu.
"Çocuklarla toplanacağız." Üzerime dışarı kıyafetimi giydim.
"Ben de geliyorum." Başını salladı. Dışarı çıkıp gizlice geçtiğimiz sokağın ardından toplandıkları meyhaneye geldik.
"Seni buraya getiriyorum ama arkamdan sövüyorlar." Ona baktım.
"Niye?" Güldü.
"Yüzbaşı olmadığın için." Söylemek istediği şeyi anlayınca başımı salladım.
"Sus tamam sus." Diğerlerinin yanına oturunca bize baktı.
Kubilay, "Bir matbaa buldum ama çok eski bakım lazım." Diye mırıldandı.
"Gerçekten mi nerede?" Başını salladı.
"Bizim Osman'ın depoda o da gelecek şimdi." Geriye doğru yaslandım.
"Haydi bunun ne işi var lan burada?" Resul'ün baktığı yere bakınca Andreas ve bir kaç askerin içeri girdiğini gördüm. Andreas ile gözlerimiz birleşti.
Bakışlarını çekip tam çaprazımızda olan masaya oturdular ve bana yüzü dönük olarak oturan oydu. Bakışlarımı çektim.
"Osman!" Kubilay elini kaldırdı. Osman yanımıza gelince selam verip masaya oturdu.
"Matbaayı ayarladım, bakımı da yaptım yarına bir yazı basmak isterseniz hazırlayabiliriz bu gece." Kolunu masaya dayadı.
"İyi misin sen?" Diye sordu Kubilay.
"Bok gibiyim, Ali askerlerin Yunan yanlılığına başladığını söylüyor." Gözlerimi kapattım.
"Onun da zamanı gelir." Dedi Resul.
"Eleni, ekei pou pas koita na eisa eutuxismeni,
sauti ti gi i moira sou itan grammeni
saspro xarti me ena kitrino stilo
san dakru apo lemoni."
(Eleni ,gittiğin o yerde mutlu olmaya bak,
beyaz bir sayfaya limon sarısı gözyaşlarıyla sarı
bir mürekkeple yazıldı kaderin bu kürede.)
Şarkı sözlerinin ardından Andreas ayağa kalkıp kadehini kaldırdı.
"Smirni için." Ona ters bir bakış atarken gözlerini yüzüme dikti. Ayağa kalktım.
"Ne duruyoruz gidelim bir yazı hazırlayalım o zaman." Resul de ayağa kalkınca Kubilay nefesini verdi.
"Ulan ben daha geçen sabah öldüm bir insan hiç mi akıllanmaz?" Çıkışa doğru yürürken, "Doktor." Diye aksanlı bir şekilde seslendi Andreas.
Ona dönünce bana doğru geldiğini gördüm.
"Yaram var pansuman edebilir misin?" Yüzümü acıyla yana eğdim."
"Çok üzüldüm ama," Başımı kaldırıp gülümsedim. "Daha mühim işlerim var. Siz alışkınsınız teğmen bu yara ne ki?" Gülümsedi.
"Doktor," Dedi bastırarak. "Bu beden sandiğin gibi çelikten değil." Başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFTİEL
Fantasy(TAMAMLANDI) Yıl 1919 İzmir işgal altında. Farklı bir dünya ve boyuttan dünyaya, işgali bitirip savaşı sonlandırmakla gönderilen Aftiel ve Belial, Türk ve Yunan kimliklerin içinde karşı karşıya kalır. Bir zamanlar benzer bir savaşın içinde Aftiel'e...