"Hoş geldin Jisung."Dedi arka kapıdan bana gülümseyen kadın. Dünkü kadındı bu. İyi bir insan gibi görünüyordu. Galiba minnettar olmalıydım ona.
"Merhaba."dedim çekinerek. Biliyordum arkamda beni izleyen 3 hatta 4 kişi bıraktığımı. O lanet olasıca Taeruyla bile vedalaşmıştım. Ağlayınca şaşırmıştım. Duyguları var mıydı ki onun? O da bulur muydu beni?
Arka koltuğa yönlendirildim yardımcı -hizmetçi demek hoşuma gitmiyor- abi tarafından.
Oturdum. Ve yan tarafımdaki çocuğa baktım. Bir abim mi vardı? Yoksa aynı yaşta mıydık? Kardeşim miydi? sevinmeli miydim? Sever miydi ki beni?Kabul bile etmemiştir belki. Benim kardeşi olmamın utanç verici olduğunu düşünüyordur bir ihtimal. Ya nefret ediyorsa benden. Gerçi ortada nefret etmesi için bir neden yok ama. Aslında üvey kardeşi olmam bile nefret etmesi için bir neden olabilir. Kötü düşünmek içime çok işlemiş galiba..
O da bana bakıyordu, beni küçümsermiş gibi süzdü. E haklıydı belki de benim de öz ailem üzerime evlat edinse ben de böyle -hatta belki de daha beter- tepkiler verirdim.
Daha sonra önüne döndü. Telefonu vardı ama ben ilk defa böyle bir şey görüyordum. Yani telefon desem bile emin değilim telefon olduğundan. Yuna sunbaenim in telefonu gibi bir şeyse bu eğer, hayat çok acımasız.
Bir süre sonra telefondan (?) başını kaldırıp bana tekrar baktı. Gözlerinde bana karşı bir nefret var gibiydi. Şaşırmadım. Ben de onun telefonuna (?) bakıyordum, bu yüzden ben de başımı kaldırdım. "Senin yok mu?" Ya da "Neye bakıyorsun."der gibi bakıyordu. Ben de hemen kafamı öne çevirdim. İki soruya da cevap vermek benim için utanç vericiydi. Beni aciz birisi olarak görmesini istemezdim ya da ona neden mal mal baktığımı açıklayamazdım çünkü bir nedeni yoktu. Yol boyunca yeri seyrettim, şimdi tekrar düşünüyorum da keşke evlat edinilmeseydim..
.
Yaşadıkları yer olduğunu düşündüğüm yerde durduk. Bilirsiniz zenginlerin nerede yaşadıkları bir muammadır.
Yaşadıkları yer böyle bir şeydi. Yani daha doğrusu yaşadıkları yer olduğunu düşündüğüm yer.
Burada yaşanıyor muydu be?
"Minho, Jisung a odasının yerini gösterir misin? Yerleşmesine de yardım et."
Demek Minhoydu çocuğun adı.
Ona döndüm. Yine bana bakıyordu. Ve yine nefretle. Demek böyle anlaşacaktık. Daha doğrusu anlaşamayacaktık. Omuz silktim. Ve önden giden Minhoyu takip etmeye başladım. Geriye döndüğümde Lee Hyejin bize küçük bir el salladı. O gidiyor muydu? Sanmıyorum, ama korkmuştum.Arkamızdan gelen yardımcılar, ortada ben, önde Minho odamı arıyorduk. Ve ben çabuk bulmayı istiyordum çünkü kızgınlıktaydım. Her an kötü şeyler olabilirdi. Şu an bunu olması istediğim son şey bile değildi. Gerçekten utanç verici olurdu.
Sonunda odamı bulduğumuzda yardımcı yardım etmeyi teklif etti, izin veremezdim. Çok ısrar etmesine rağmen inatçı olan ben çıktım. Kapının önüne baktığımda Minho kaybolmuştu. Aman zaten ne bekliyordum ki, yardım etmesini falan mı?
Komikmiş baya.
Kapıyı kapattım ve arkamı döndüğümde yatağın üzerinde oturan Minho ile şaşırmıştım. Bir süre mal mal bakmış olacağım ki "Neye bakıyorsun yerleştirelim şu eşyalarını da bitsin işte."dedi.
"Yok ben kendim yap-"dememle lafımı kesti. Dinle sonra konuş değil mi?
"Merak etme ben de keyfimden yardım etmiyorum. Annem ne derse o."
Göz devirme isteğimi zorla dizginledim.
Ve yardım etmesine izin verdim. E bu koca odayı düzenlememde yardım etsin o zaman. Çok yorulmam en azından.Odamı düzenlerken tek kelime etmemiştik, işlerimiz bittiğinde yüzüme bile bakmadan gitmişti.
Biraz dinlenmeliydim. Gün içinde fiziksel olarak pek bir şey yapmasam da ruhsal olarak çöküntüdeydim. Yatağıma yattım. Dur bir saniye- bu yatak mıydı. O zaman yatakhanede bizi yatak diye taşa yatırmışlar. İnanamadım. Ayağa kalkıp elimle yatağa hafifçe bastırdım. Ya ruhsal açıdan yorgun olduğum için aklım bana oyun oynuyordu. Ya da gerçekten pamuktandı bu yatak. Yatak mıydı ki?
"Jisung bey içeride misiniz?"gelen sesle korkmuştum. Hemen toparlanmıştım. Beni, yatağın yumuşaklığını test ederken görmesini istemezdim. Bu cidden çok utanç verici olurdu. Ay düşünmek bile berbat.
Bana garip gelen bir şey vardı. Odama dalan yoktu. Kapıyı çalıp müsaade istemişti. Bu bile lükstü benim için. Sonuçta yatakhanede giren çıkan belli olmuyordu. Odanın kapısı hiç kapanmıyordu falan filan. Şimdi burayla yatakhaneyi karşılaştırmaya çalışsam bu yere saygısızlık olur.
"Jisung bey?"dedi tekrar kapıdaki görevli. Ay ben düşünmekten adamı unutmuştum.
Hızlıca kapıya yöneldim ve kapıyı açtım.
"Ah evet buradayım. Üzgünüm duymamışım."dedim gülümseyerek, görevli de bana aynı şekilde karşılık verdi.
"Ah- anladım Jisung bey. Size 5 dakika sonra yemekte olmanız için haber vermeye gelmiştim. Şöyle söyleyeyim bu ailede yemeğe herkesin aynı anda oturması çok önemlidir. Özellikle bu günkü yemek sizin için olduğu için sizin orada zamanında olmanız çok önemli. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeğinin belli saatleri var. Kaçırmanızı istemezler.
Sabah kahvaltısı saat 8 de. Akşam yemeği de 5- Ah yani 3 dakika sonra, 8 de."dedi. Ne çok kural varmış bu evde. Gerçi bunlar daha ne ki. Bunlara kural denemez. Acaba beni daha neler bekliyor.-
Neler neler bekliyor seni Jisung.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
Okuyanlar lütfen kendini belli etsin.
#Hayaletokuyucuolmayın
:)
Ben yorumlarınızı okumayı çok seviyorum.
Beğenmeyip altına yanıt yazmamam yorumunuzu okumadığım anlamına gelmez.
Lütfen yorum yapın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Kardeş [Minsung] (Omegaverse)
Fanfic{liva}Jisung yetimhanede büyümüş ailesini asla tanımamış bir çocuktu. 14 sene önce yetimhanenin kapısının önünde bir notla bulunmuştu. Tam evlat edinilme konusundaki ümidini yitirdiği sıralarda Kore'nin önde gelenlerinden olan "Lee"ailesi onu evlat...