7. Bölüm

623 86 9
                                    


7. Bölüm











Nefesim yavaş, adımlarım temkinliydi. Sanki biri her an beni duyabilir gibi kaçak çıkıyordum evimden.

Kalın kot ceketime sımsıkı sarılıp sırt çantamı düzelttiğimde asansöre bindim. Dokuzuncu kattan zemin kata indiğimde kaçarcasına büyük siteden çıkıyordum. Sanki varacağım yerde kaçtığım kişi olmayacakmış gibi.

Sitenin önü oldukça işlek bir caddeydi ve taksi şükür ki eksik olmuyordu. Zira dağınık kafamla bir de taksi aramakla uğraşamazdım.

Birkaç dakika içinde taksiye binip okula hareket ettiğimizde bir an önce araba da almam gerektiğini düşünüyordum. Ancak çok harcama yapıyordum ve daha önce bu kadar harcama yapmadığım için çok garip hissediyordum.

İçimde dünden beri peydahlanan huzursuzluk huzursuz bacak sendromuna dönerken sanki bu hâlimi hissetmiş gibi telefonumda 'Annem' ismi çıkmıştı. Telefonumu açıp kulağıma götürdüğümde bacağımın hızlı ritmi yavaşlamıştı.

"Benim ayıcığım gittiğinden beri sadece iki kere mi aradı annesini?" Annemin bana karşı naif ve kadifemsi sesini duymamla ister istemez güldüm.

"Üzgünüm anne. Buraya alışmaya çalışıyorum sadece." Sesim nedensiz titrek çıkmıştı. Sanırım onu özlemiştim, çünkü başka açıklaması yoktu. Genel olarak da fiziksel ya da duygusal acı çektiğimde herkesin hatta babamın yanında bile güçlü dursam da annemin yanında nazlanıyordum, sızlanıyordum, zırlıyordum. Heralde bu, çocuğun yaratılışında olan bir durumdu. Şu an yanımda olsaydı emindim ki sımsıkı sarılırdım ona.

"Bir sorunun olduğunda annenle paylaşabileceğini biliyorsun değil mi oğlum?"

Hoş sesiyle sorduğu soruyla sanki karşımdaymış gibi hafifçe başımı salladım ve "Biliyorum, sen harikasın anne." Diye ekledim.

"Bugün dersin var mı?"

Ah! Şans eseri sorduğu soruya da bakın. Gözlerimi devirip güldüm. Hem de nasıl bir dersim var bilemezsin anne.

"Evet, kırk dakika sonra dersim başlayacak."

"Güzel, o zaman zamanımız var. Peki öğretmenlerin iyi mi?" Sorduğu soru, ortaokuldan beri her dönem başı ritüeli olan bir soruydu. Sayesinde bir kaç dakikadır yüzümden gülüşüm eksik olmuyordu. "Anne" ünvanını itiraz eder gibi söyledikten sonra devam ettim. "Lise zamanımda değilim. Nasıl olabilir ki, derslerini anlatıp çıkıyorlar."

"Ben üniversitedeyken hadsizlik ettiğimi savunup dersten bırakmıştı bir Profesör beni. Hâlbuki yaptığım şey yanlış tezini çürütmekti. Eğer sende Öyle bir şey hissedersen hakkını bırakma! Çok ileri giderlerse de erkeksin, döv gitsin!"

Söylediklerine gözlerimi kocaman açıp sessiz bir kahkaha attığımda babamın naif bir adam olmasına şükretmiştim. Zira annem öğreticiliğinin yanında bazı zamanlarda kendini ezdirme, ilk sen vurma ama sana vurana vur diyenlerden olmuştu. Kötü bir şey yapmıyorsun, kısasa kısas yapıyorsun sadece derdi. Babamsa buna şiddetle karşı çıkar, annemle bu konu hakkında sürekli tartışırlardı. Babam, sakinliğin ve olgunluğun çok değerli olduğunu savunur ve kavgalara fırsat vermemem gerektiğini öğütlerdi.

Telefonun ardından sesler gelirken annem "her neyse unut bunu, sadece şakaydı." Dediğinde sesinin neşesi ortadaydı.

"Siz nasılsınız?"

"İyi, babanla kahvaltı yapacağız şimdi."

Bu sözleri az önce neden geri adım attığının göstergesi olduğundan tekrar güldüm.

GraduatiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin