12. Bölümİnsanlar bütün yıl boyunca kendi evlerinden çıkmadıklarında ve sonra birkaç gün tatil yapmaya karar verip bir yerlere gittiklerinde aynı böyle hissederlerdi. Gözlerini bir yerde açar ve 'Evim? Yatağım? Burası... Ah, evet" diye birkaç saniye içinde düşünürler ve etraflarına bakmayı kesip başlarını tekrar yastığa koyarlardı. Benimde aynısı başıma gelmişti. Hele bir de yorgun olduğum için gözlerimi açtığımda ufak bir baş dönmesiyle kısa bir süre nerede, niçin olduğumu anlamamıştım.
Olduğum yatağa baktığımda bana ait değildi, dünkü adamımın yatağı olmalıydı. Ancak ona dair bir iz yoktu, ne yatakta ne de odanın herhangi bir yerinde. Bu yüzden nerede olduğuma dair resmen içime şüphe düşmüştü.
Belim, omuzlarım ağrıyordu. Kalçalarım ve baldırlarımdaysa et kesiği ağrısını hissediyordum. Yine de kendimi zorlayarak yatakta doğrulup tekrar ondan bir iz aradım.
Neden bilmiyorum ama gözlerim doluyordu, yüzüm de düşmüştü. Gayri ihtiyari bir şekilde baktığım komidinin üstünde duran beyaz, kare not kağıdı gözüme takılınca vakit kaybetmeden hemen elime aldım. Üstüne mavi kalemle yazılmış not vardı.
Öncelikle çok özür dilerim efendim. İlk günümüzde sizin gibi naif birini bu şekilde bırakmamam gerekiyordu ama sevişmekten, bugün iki ameliyatım olduğunu söyleyecek fırsatım olamadı. Sabah da sizi kaldırıp kaldırmamak arasında kaldım ama ne diyecektim ki? "Prenses Aurora, az önce öpücüğünüzü aldığınız hâlde neden uyanmadınız? Ben işe gidiyorum ameliyatlarım var. Şimdi uyumaya kaldığınız yerden devam edin lütfen." Sizce de çok saçma olmaz mıydı? En azından benim mantığıma aykırı bir davranış.
Anlamam için noktalama işaretlerine bile dikkat etmesinden tut beni Uyuyan Güzel'e benzetmesine kadar kısacık yazısının her kelimesi az önceki kara bulutlarımın hepsini dağıtmıştı.
Dün, eğer laboratuvardakini de sayarsak tam üç kez sevişmiştik. Özellikle Jungkook'un
dayanıklılığını da katarsak üç sevişme, toplam da birkaç saati bulmuştu. Dört? Beş? Onun dayanıklılığın yanında ben ilk andan beri erimeye başladığım için en sonunda koltuktan kalkacak gücü kendimde bulamadığımdan, havanın da kararmasıyla koltukta uyuya kalmıştım. Jungkook da beni yatağına getirmiş olmalıydı.Elimdeki kağıdı tekrar komidinin üstüne koydum ve yataktan yavaşça kalktım. Evime gidip sıcacık suyla duş alıp kendime gelmeliydim. Ama yıllardır paslı duran demir gibi hissettiğimden hiçbir yere hareket edesim yoktu. Yine de bu şekilde, evin sahibinin olmadığı bir evde tek başıma durmak rahatsız hissettirdiği için buraları bir an önce toparlayıp evime inmeliydim.
Altımda Jungkook'un olduğunu düşündüğüm bir baksır vardı ve yatakta gayet temiz gözüküyordu. Bu yüzden çarşafları değiştirmeye gerek duymadan -ki değiştirmek istesem de hiçbir şeyin yerini bilmiyordum- yatağı düzelttim ve düzenli oda da eşyalarımı aradım, yoktu. Salona gittim ama her şey yerli yerinde toparlanmıştı ve orada da eşyalarımı bulamadım. Bu yüzden tekrar yatak odasına gidip oradan giyinme odasına girdim. Benim evimde, dikdörtgen giyinme odamda dolaplar U şeklindeydi. Jungkook'unsa sadece tek bir duvarı dolapla kaplıydı.
Dolaplarını açtığım gibi gözüme çarpan şey 'kalite, şahane' kelimeleriydi. Ama basit bir tişört ve dizlerimde biten bir kapri alıp önce odadan çıktım. Sonra da önce salondaki telefonumu ardından da evin anahtarını da alarak evden çıkıp kapının şifresini bilmediğim için kapıyı kilitledim. Merdivenlerden hızla indim, evimin önüne geldiğimde mutlu hissediyordum. İster istemez gülümseyerek kapımın şifresini girdiğimde kapıyı açtım ve içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Graduati
FanfictionLaboratuvarda onun sürekli eşinin ben olacağımı söylemişti ama onunla yaptığım hiçbir şey de sağlıklı davranamıyordum ki. İki tüp kan almam gereken kolları, bağlanmaya ihtiyacı olmayacak kadar damarlıydı fakat ellerim ve nefesim titreye titreye, kal...