2.2. BölümBurada kaldığımın birinci haftasına giriyordum bugün itibariyle. Artık gidecek bir yerimin henüz olmaması ve kızımla babasının harika anlaşması nedeniyle buradaydım.
İngiltere'deyken hayal ettiğim gibi değildi hiçbir şey, sevgilimle buluştuğumda onunla olmaktan doyamayacağımı düşünürdüm. Gözümü onunla açıp onunla kapatmak istiyordum. Ama şimdi böyle değildi.
İçimde bir yerde Jungkook için kurulmuş bağ iplerim gitmeye kalkıştığım ilk zaman da kopmuştu. Yani o günden sonra iplerimin koptuğunu düşünmüştüm ancak şimdi daha objektif ve daha doğrusu mantıklı bakabiliyordum. Verdiğim tepki çok duygusal bir tepkiydi. Kendimce haklıydım, ne olursa olsun duyguları olan bir kalp taşıyordum ve olanlar benden önce de olsa bir yıllık ayrılığın sonunda buluşmuşken, ikinci gününde belli birkaç sözü duyduğumda Jungkook'a
kırılmamak elimde değildi.Yine de o gün sarfedilen sözler yüzünden ve içimin yorgunluğunun verdiği soğukluk yüzünden Jungkook'a
yakınlaşmıyordum, istemiyordum bile.Evet, o benim bir çok şeyimin ilkiydi. Bu yüzden benim için hâlâ çok değerliydi, onu seviyordum ama yine de içim eskisi gibi enerjik değildi.
Karşımdakini tanımıyordum, zihnimde onu betimleyemiyordum bile. Enerjisi sönmüş kalbim, sanki yavaş atıyordu, hiçbir şey için heyecanlanmıyordu.
Kızımı kucağıma aldığımda o hiperaktif sevişim yoktu, onu sadece yumuşakça öpüyor ve sonra göğsüme yatırıyordum. Ardından onun varlığına şükrediyordum, çünkü o olmasaydı gönlümü ferahlatan ve göğsüme yatırdığımda bana ilaç gibi gelen hiçbir şeye sahip olmayacaktım. O benim, bana mutluluk veren bir uzvum idi.
Leo'yu eskisi gibi hırçın sevmediğim için benimle dururken hâlinden memnundu. Bir tek, bu aralar diş çıkarmaya başladığı için sürekli ağlıyordu. Ufak tefek agulamaya başladığından beri beni zırlatacak derecede mutlu ediyordu. Ancak kendisi benimle huzurlu durmak dışında çok da mutlu olmuyordu.
Aksine Jungkook'la çok yakın arkadaş olmuşlardı. Ya da harika birer baba kız. Onu en mutlu edip katıla katıla gülmesine sebep olan kişi babasıydı. Belki de bu yüzden burada kalarak iyi yaptığımı düşünüyordum. Ya da bunu düşünerek kendimi rahatlatıyordum.
Kısaca Jungkook'a uzak hissediyordum. Dip dibeyken birden aramıza inanılmaz mesafeler girmişti ama her şeye rağmen şu iki gündür içimde bir inanç yeşeriyordu. Her şeyin daha iyi olacağına dair.
Bebeğim ve babasıysa, inanılmaz yakınlaşmıştı.
Bunların dışında içimi cızlatan bir nokta vardı ki, Jungkook İngiltere de ki gibi iri yarı değildi. Biraz daha erimişti ve bunu tişörtünü çıkarınca gördüğümde canım sıkılmıştı.
Yüzünden zayıfladığı biraz belliydi ama vücudunu görünce burada neredeyse on kiloya yakın verdiğini düşünüyordum ve bu görüntü beni, ona bakmaya itmişti. Onu yedirip içirmek istiyordum, merhametim ağır basıyordu ve bu asla bahanem değildi. Sahiden anneliğin gücünü ve merhametini her bir tarafımda hissediyordum.
Yine de sağlığı için spor yapıyordu. Bu yüzden vücudu fitti. Şınav çekerken Leo'yu yere, yüz hizzasına koyup her eğildiğinde kızını öpüyordu ve bu Leo için bir oyun hâline gelmişti.
Jungkook'un şınav çektiğini uzaktan gördüğünde huysuzlanıyor ve ağlamaya başlayacakken onu babasına veriyordum. İlk başlarda babası onu arada öperken o da Jungkook yere eğildikçe burnunu yakalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Graduati
FanfictionLaboratuvarda onun sürekli eşinin ben olacağımı söylemişti ama onunla yaptığım hiçbir şey de sağlıklı davranamıyordum ki. İki tüp kan almam gereken kolları, bağlanmaya ihtiyacı olmayacak kadar damarlıydı fakat ellerim ve nefesim titreye titreye, kal...