27. Bölüm
Jungkook'la görüştükten sonraki günlerimin hepsi en derinden hissettiğim özlem duygusuyla geçiyordu. İlk gittiğinde bile bu kadar özlemiş hissetmiyordum. Ancak onunla konuştuktan sonra; şimdi rüyalarımda bile ağlıyordum, her sabah yarımı kesmişler gibi uyanıyordum. Özlemim gittikçe derinleşiyordu. Yine de günlük hayatımda gün geçtikçe daha iyi oluyordum, bebeğimle biraz daha barışıyordum. Aslında baştan beri zaten barışık olduğumu farketmiştim, barışık olmadığım şey bu dokuz aylık süreçti. Yoksa bir süredir bir an önce kucağıma almak istiyordum.
O günden sonra, her gün Jungkook'un sesini duymak istiyordum. Artık polisin kontrolünden kalkmış, yabancıların(!) giriş çıkışlarının yasak olmadığı evine gidiyordum bazenleri. Kokusunun silikleştiği yatağında yatıyor, her zaman kapı tarafında yattığı yastığına başımı koyuyordum ve yastığa sıkı sıkı sarılıyordum. Dolabındaki günlük giysilerinden birkaç eşyayı kendi evime taşımıştım. Dairesine çıktığımda genellikle onun eşyalarını giyiyor ve eşyalarıyla mutlu oluyordum. Hatta bunun verdiği mutlulukla derslerime bile daha verimli çalışıyordum. Onun banyosunda, onun şampuanını kullanarak banyo yaptığım her seferinde kokusunu hatırladığım için ağlıyordum. Odasına, dolabında bulduğum parfümünü sıkıyor ve onu biraz olsun orada yaşatıyordum. Bunlarla birlikte mutlu olurken eskisi gibi gündelik planlarımı - başta dersler olmak üzere - yerine getirdiğim için, günlerimi dopdolu geçirdiğim için mutlu hissediyordum, işe yarar ve lüzumlu hissediyordum.
Her şeyi eskisi gibi yapıyordum. Yüksek puanlarla okulu, birinci bitirmek istiyordum ama şimdiki öğrencilerle seviyem aynı sayılırdı. Beni geçebilirlerdi ama sorun değildi, eskisi gibi hırslı değildim. Sadece bebeğim için en iyisini yapmak istiyordum. Bu zamandan sonra tek değildim, artık çocukça şeyler düşünecek zamanı geçmiştim ve bebeğim için her şeyi mantıksal ölçüde zamanın akışına bırakıyordum. Zamanın her şeyin ilacı olduğunu bildiğimi sanırdım ama aslında sadece kulak misafiri olmuştum, şimdi yaşıyordum. Zamanla her şey oturacaktı, zaman bana her şeyi getirecekti. Tıpkı babamın dediği gibi, seneye bugün için tarih at... Farklı olacaktı, biliyordu.
Günlerimin doluluğunu, yığılmış derslerimi bir gün kenara bırakıp kendime göre küçük bir araba da almıştım sonunda. Çünkü artık, haftalar geçtikçe belirginleşen karnım nedeniyle ve sıcaklamaya başlayan havalarla kalın, bol kıyafetlerle karnımı örtmenin zorlaşacağını farketmek zor değildi. Neyseki araştırdıklarıma göre erkeklerin karnı kadınlar kadar büyümüyordu, elbette hatrı sayılır ve gözle fazlasıyla görülür bir şekilde büyüyordu ama erkeklerin karnının içi kadınlara göre daha büyük olduğu için karın içi büyüme de söz konusuydu. Doğrusu bu, içime biraz olsun su serpmişti. Ve birkaç kere, ilgilendiğim şey artık bu olduğu için mi bilmiyorum ama hamile erkek görmem de beni rahatlatan başka bir etkendi.
Fayette'in bana aldığı birkaç büyük kıyafetlerin yanı sıra Jungkook'un bana normalde de büyük gelen gömleklerini giyiyordum. Özellikle, ona da bol olan gömleklerini seçiyordum. Böylece fazla büyümemiş ama açtığımda yarım futbol topu kadar büyümüş olduğunu gördüğüm karnımı kapatıyordum. Ayrıca son bir aydır, içimde beni huylandıran ama aynı zamanda mutlulukla güldüren hareketlenmeler de oluyordu. Artık, uzun zamandır varlığını somut olarak hissediyordum.
Ben küçüklüğümden beri her şeyin minyatürünü sevdiğim gibi, bebeklerin de şişkosunu severdim. Kolları, bacakları kat kat / boğum boğum olana bayılırdım ve kendi çocuğumun öyle olması için, bulantılarım artık kaybolduğundan beri iyi yemek yiyordum. Zaten gereğinden fazla zayıfladığım için gittikçe kilo alarak daha yeni kendi ideal kiloma gelmiştim ve bunu geçecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Graduati
FanfictionLaboratuvarda onun sürekli eşinin ben olacağımı söylemişti ama onunla yaptığım hiçbir şey de sağlıklı davranamıyordum ki. İki tüp kan almam gereken kolları, bağlanmaya ihtiyacı olmayacak kadar damarlıydı fakat ellerim ve nefesim titreye titreye, kal...