17. Bölüm

492 60 4
                                    


17. Bölüm










"Anne iyi ki geldin, evime gerçekten anne eli değdi."

"Ah, Pollyanna, bir evi ev yapan bir kadının eli ya da bir çocuktur." Babam birden söze girdiğinde mutfağın kapısından, salonda oturan babama döndük ikimizde. Sonra ben büyük bir kahkaha patlattım, gözlerim yaşarana dek gülerken annemde bana eşlik etti.

"Bu yaşta Pollyanna mı okudun sen?" Ona doğru yürürken takatimi yerinde tutmaya çalışıyordum. Güldükçe yere düşesim geliyordu çünkü.

"Okuduysam ne olmuş yani? Yetişkinler için olanını okudum hem." Babam gülüşümü beğenmemişçe söylediğinde hâlâ yüzüm gülüyordu.

"Elli yaşını geçmiş ciddi bir adamın elinde pembe kapaklı Pollyanna hikaye kitabını hayal etmek komik çünkü." Sözlerimi nihayete erdirirken sarı, şortlu pijamalarımla bende karşısındaki koltuğa oturmuştum.

Aileme dün akşam Edinburgh dönüşü kavuşmuştum. Benden önce geldikleri için kapı şifremi söyledim, annemde ben gelene kadar evimin gördüğü kadarıyla olan eksiklerini - daha çok mutfak içindi - alıp her şeyi yerleştirmişti. Bugünde erkenden kalkıp evimin temizliğini büyük mutlulukla yaparken bende kalkıp ona yardım ettim. Bunun nedeniniyse, oğlunun ilk evinin oluşu ve bu güzel evi daha da güzelleştirmek için her şeyi yapmak istediği olarak belirtmişti.

Ayrıca ailem evde olduğu için onlar Jungkook'la karşılaşmadan eve varabilmem de iyi olmuştu. Ama yine de sevgilime güvenemiyordum, her an üst kattan inip kendini tanıtabilecek cesarete sahip olduğundan tedirgindim doğrusu.

"Şu bacaklarına bak, Adriana Lima'ya benziyorsun. Bazenleri öylece otururken aklıma geliyor ki, 'Hey... Benim bir oğlum var... Evet evet benim bir oğlum var.' diyorum kendi kendime." Babamın karşısında otururken söylediği şeyler gülüşümü bir an bile bozmuyordu. Babamla iletişimimiz bazenleri bu şekilde eğlenceli olabiliyordu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Demek istiyorum ki, erkek dediğin biraz kıllı olur. Ne bu sütun gibi bacaklar böyle?" Beni kınayan ama aynı zamanda eğlenen ama aynı zamanda da çok da umrunda olmayan bakışlarıyla söylediğinde içeriden "Namjoon!" Diye bir bağırış yankılandı. Bende kendimi tutamayıp bir kere daha kahkahayla güldüm.

"Bana bağırma hayatım, şunun bacaklarına bak, bir de parlıyor mu onlar öyle? Kolları da..." Babam sakin tonuyla anneme açıklama yaparken bakışları açıkta kalan her yanımda dolanıyordu. Bildiğin adamın ilgisini çekmiştim. Bu yüzden daha da gülesim vardı.

Annem elindeki toz beziyle salona girip kapıda durduğunda dalga geçen bakışlarını babama yöneltti.

"Senin spermin bozuksa çocuğun ne yapsın? Ayrıca ben oğluma insan gibi bakımlı olmayı öğrettim-..." Lafına devam edecekken babam yüksek sesiyle susturdu.

"Saçmalama Hyejin, oğlunun yalamalık bacakları var. Babası olarak gözüm, oğlumun sütun bacaklarında kaldı resmen. Durumun garipliğini anlıyor musun?"

İkisinin tartışmasını zevkle izlerken annem gülerek "Terbiyesiz adam, senin gibi maymun mu olsun." Dediğinde babamın haksızlığa gelemeyen tarafları coştu, yüzü ciddileşti ve o yüksek volümüyle bana döndü.

"Anneni duyan da maymundan daha evrilemediğimi sanacak. Sırf kılsız adam seviyor diye 27 senedir her yerimi alıyorum ama bu bacaklarım var ya..." Daha devam edecekken pantolonunu çekip kıllı bacaklarını gösterdi ve sözlerine devam ederken kahkahalarla kendimi koltuktan yere attım.

"Bu benim adamlık vesikam. Ve bu beni maymun etmiyor, kabul etmiyorum!"

Gülüşüm biraz dindiğinde yerde oturmaya devam ediyordum ama hâlâ gülüyordum. Babamı seviyordum, bu şekilde coştuğu zamanlar bile güzeldi.

GraduatiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin