"Peri çocuk?"
Hyunjin, ne kendisine öldürecek gibi bakan Felix'in, ne de her an saldıracakmış gibi duran Minho'nun farkındaydı. O an tek görebildiği, tek odaklanabildiği tam karşısında yeni saçlarıyla oturan Seungmin'di. Zaten fazlasıyla güzel değilmiş gibi, herkesi büyülemiyormuş gibi bir de saçlarını mora boyatmıştı. Mosmor saçlarıyla, yüzündeki hafif utanç gülümsemeyle, kocaman açtığı gözleriyle kendisine bakan bu beden, Hyunjin'in ne kalbine ne zihnine iyi geliyordu.
"Selam Hyunjin, nasılsın?" Seungmin'in olağanca sıradanlıkla sorduğu bu soru masadaki herkesi şoka uğrattı. Seungmin, Hyunjin'i nereden tanıyordu, nasıl tanıyordu?
"Peri çocuk.... Dün bahsettiğin süprüz yeni saçların mıydı? İnanamıyorum, gerçekten hayatımda gördüğüm en güzel süprüz bu oldu. Tam anlamıyla bir peri gibisin." Hyunjin, fazlasıyla cesur davranmaya devam ederek düşüncelerini sıralamaya devam etti.
"Siz tanışıyor musunuz?" Felix, stresten daha da kalınlaşmış sesiyle korktuğu şeyi sormaktan kaçınmadı.
"Ah, evet biz tanıştık. Hatta arkadaş bile olduk Lixie, şey gibi de olduk biraz. Hyunjin'le önce çiçek bahçesinde karşılaştık sonra biz bir gün de Hellven'e gitmiştik hyungularla o zam.." Seungmin'in heyecanla anlattığı tanışma anları Minho'nun buz gibi sesiyle kesildi.
"Peri çocuk? Seungmin mi? Sen onu Seungmin'e mi söyledin? Dün konuştuğumuz da ne demek? Siz konuşuyor musunuz?"
"Evet hyung, sürekli mesajlaşıyoruz. Hyunjin'le mesajlaşmak çok eğlenceli. Hem buz pateni terimlerini de biliyor, onları da konuşuyoruz. Çok seviyormuş o da buz patenini. Kaymayı da çok seviyormuş belki hep beraber de gideriz kaymaya." Seungmin ortamdaki gerginliğin farkında olarak biraz daha yumuşatmaya çalışıyordu enerjik ve heyecanlı çıkan sesiyle.
"Hyunjin hyung mu seviyormuş buz patenini? O mu kaymayı seviyormuş?" Jeongin şaşkınlıkla sorduğu sorunun ardından bir de kahkaha atmıştı. Çünkü hyungu bırakın kaymayı sevmeyi, buzda durmaktan bile nefret ederdi. Jisung'un ısrarıyla buz patenine gittiklerinde tüm gün Hyunjin'in inanılmaz küfürlerini dinlemişlerdi.
"Sana bir şey sordum Hyunjin?" Minho inatla gözlerini Hyunjin'den çekmiyordu. Alt dönemi olan bu çocuğu fazlasıyla iyi tanıyordu. Seungmin'le tanışmasın, hatta aynı ortamda bile bulunmasınlar diye verdiği çabayı düşündükçe daha da sinirlendiğini hissetti. Hyunjin, asla Seungmin'in yanında olmayacaktı. Değil ona peri çocuk diye seslenmek, mesaj bile atmayacaktı.
"Evet, hyung Seungmin'in dediği gibi konuşuyoruz. Ve yine evet peri çocuk diye seslendiğim kişi Seungmin'di. Bir sorun mu var?" Hyunjin, en başından beri Seungmin'i ondan uzak tutmak istediklerinin farkındaydı. Başta görmezden geldiği bu durum, hissettiği yoğun duygularla iyice gözüne batar olmuştu. Bu durum fazlasıyla sinirini bozduğu yetmiyormuş gibi şuan karşısında duran dört beden de sanki her an Seungmin'i ondan alıp geri vermeyecekler gibiydi. Asla, ne düşünüyorsanız düşünün asla aramıza girmenize izin vermeyeceğim, diye geçirdi içinden.
Minho, Hyunjin'in geri adım atmayan, üstüne üstlük fazla iddialı ve sorgulayan sesini duyduğunda daha fazla sakinliğini koruyamadı. Öyle bir hışımla ayağa kalkmıştı ki oturduğu sandalye büyük bir gürültüyle geriye doğru savruldu. Bu hareketinin karşılığını ise Hyunjin anında birkaç adım ileri atarak verdi. Minho, Seungmin'in yakını olabilirdi ama asla Seungmin'i kendinden alabilecek biri olamayacaktı. O yüzden de Hyunjin, Minho ayağa kalktığı gibi ondan çekinmediğini göstererek yaklaşmıştı ona.
Seungmin ise aniden daha da gerilen ortamı şaşkınlıkla izlerken ayaklanan hyungunun koluna tutundu korkuyla.
"Hyung, napıyorsun? Sorun ne, neden böylesiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*