Saklasınlar bakalım

1.3K 189 52
                                    

Geçirdikleri günü hayatının en güzel günü olarak çoktan hafızasına kazımıştı bile Hyunjin. Bugünden sıradan bir gün gibi bahsetmek bile sinirlerini bozmaya yeterdi. Bugün, büyülü bir gündü, herkesin sevdiği o masallardan fırlamış hayali bir gündü. Duygularını ilk kez bu denli hissettiği, ilk kez kendinden önce başkasının mutluluğunun peşinde koştuğu bir gündü. Yatağında oturmuş bir kolu başının altındayken diğer eliyle tuttuğu iki minik polaroide bakıyordu o an.

Birinde peri çocuğu minik dili dışarıda, yüzü gözü boya içinde tuvalla uğraşıyordu. Kameraya bile bakmamış tamamen önündeki işe odaklanmıştı. Ona rağmen nasıl olur da Hyunjin'in nefesini kesecek kadar güzel çıkabilirdi? Diğeri ise ikisinin kameraya bakıp gülümsediği bir fotoğraftı. Bizim fotoğrafımız, bizim ilk fotoğrafımız, diye geçirdi içinden Hyunjin. Seungmin gelen güneşten kaçınmak için biraz daha yaklaşmıştı Hyunjin'e, boynuna oldukça yakın bir yerde durmuş ve o mükemmel gülüşünü sunmuştu kameraya. Hyunjin, o anı düşündüğünde anlık olarak irkildi. Seungmin'in nefesini tekrardan boynunda hissetti ve kafasını birkaç kere yastığa vurmaktan alıkoyamadı kendini. Bu çocuk kesinlikle kafayı yedirtecekti ona, buna ölesiye emindi.

Seungmin'e hissettiği duyguların yoğunluğu da sürekli aklını kurcalayan bir durumdu. Hyunjin, kendisinin farkında, onlarca ilişkisi olmuş genç ve çapkın bir çocuktu. Beğendiği kişiyle birlikte olur ve bunun tamamen fiziksel bir birliktelik olduğunu tüm partnerleri bilirdi. Fakat iş yavru köpeği andıran peri çocuğa geldiğinde Hyunjin hissettiklerinden korkuyordu. Daha önce hissetmediği duyguları böylesine yoğun böylesine dolu dolu yaşamak alışık olduğu bir şey değildi. Kendisini çok fazla kaptırmaması gerektiğini de biliyordu. Daha yolun çok başındaydı ve bu şekilde devam etmesi sadece faciayla sonuçlanırdı. Bodoslama girdiği bir ilişkiden sağlam şeyler bekleyemezdi sonuçta. Çiçek prens ne kadar hoşuna gitse de, ne kadar gecesi gündüzü haline gelmeye başlasa da artık kontrolü ele almalıydı Hyunjin.

O kendi alemine dalmış, düşünceler içinde kaybolup sonlanan günü tekrar ve tekrardan yaşarken salondan bir gürültü koptu. Hyunjin, sıkıntılı bir nefes bıraktı ve iki fotoğrafı da oldukça dikkatli bir şekilde cüzdanına yerleştirdi. Ayaklanıp salona gittiğinde ise Jisung ve Jeongin'in yine didiştiğini gördü.

Etraf tamamen savaş alanına dönmüştü. Jeongin'in maketlerde kullandığı çubuklar etrafa savrulmuş, çizim kağıtları ise kanepelerin üstünde duruyordu. Jisung'un renkli kağıtları ise kelimenin tam anlamıyla her yerdeydiler, kanepelerde, masada, yerde ve birkaç tanesi de televizyonun üstünde. Yemek masasını boydan boya dağınık bir şekilde kaplayan renkli kalemler, siyah çizim kalemlerine karışmıştı.

"Bana bak, gerçekten yolarım saçını başını. Küçük dedik, bebek dedik bağrımıza bastık eve aldık. İyice tepemize çıktın."

"Yalnız, Jeongin senden önce bu evdeydi. Eve en son taşınan sensin Jisung."

Jisung o sinirle arkasını dönmüş ve kapıdan kendilerini izleyen Hyunjin'i görmüştü. "Kapa çeneni, konuşma."

"Hyung, alt tarafı minik şekiller yapacaksın kağıtlardan. Benim iki metrelik kağıtlarıma rağmen sana verdim koca masayı, daha ne istiyorsun? Alt tarafı minik şekiller ya!"

Jisung saçlarını yolarken yine Hyunjin'e dönmüş ve ondan medet ummuştu. "Konuş Hyunjin, Bayan Lee'nin dersi için yapacağım bu ödevi. Ne kadar önemli olduğunu biliyorsun, anlar bu çöl tilkisi kılıklı şeye."

"Az önce de konuşma Hyunjin dedin..?"

"Şimdi de konuş diyorum..? Sanki her dediğimi dört dörtlük yapıyorsun da. Allahım çıldırıcam."

Olayın başından beri mutfakta durup onları izleyen Felix derin bir nefes aldı ve olaya artık müdahale etmesi gerektiğini düşündü. "Jeongin haklı sincabım. Çocuğun çizim kağıtlarına bak bizden uzun. Bırak masada çalışsın çocuk işte. Biz seninle sehpada yapalım mı ya da senin odanda, benim odamda? Ben de yardım ederim sana, hım ne dersin?"

"Hayır Felix, olmaz. Anlamıyorsunuz. Tamamen odaklanmam ve mükemmel yapmam lazım. O kadın manyak tamam mı? Takıntılı bir hoca. Nasıl bu bölümün hocası oldu onu da anlamıyorum ki. Tamamen odaklanmam, rahat olmam lazım."

"Sanki atomu parçalayacak, hallere bak." Hyunjin, yerde eşyalarını toplayan Jeongin'in yanına eğilmiş ve küçüğüne yardım etmeye başlamıştı.

"Tamam o zaman, al naparsan yap masayı. Ben de Chan hyunglara giderim. Onun odasında büyük bir çizim masası var, ne zaman istersen gel ve kullan demişti." Felix, duyduklarıyla aniden panik yapmış ve sesini kontrol edemeden bağırmıştı ortaya doğru.

"Hayır, olmaz! Nereye gidiyorsun, gidemezsin. Akşam akşam, olmaz, gitme, rahatsız etme insanları." Jeongin, Chan hyungların evine giderse illa karşılaşacaktı Seungmin ile. Tanışacaklar, konuşacaklar ve eve gelir gelmez de herkese anlatacaktı onu Jeongin. Hyunjin dahil herkese. Bu riski alamadı Felix ve hemen kolundan tutup sürüklemeye başladı Jisung'u.

"Hadi Jisung, biz gidelim bir gezelim. Biraz hava alalım hatta bu ödevin için yeni kağıtlar alalım. Şöyle simli mimli, süslü püslü, hadi hadi. O arada Jeongin tamamlar zaten çizimlerini, hadiii."

"Ya sürüklemesene lixie, dur bi. Gitmiyorum ben bir yere ya, istemiyor canım dışarı çıkmayı."

"Cheesecake yeriz diye düşünmüştüm."

"Ya, Felix hadi çabuk ol, neden oyalanıyorsun? Hadi hadi, canım çok istiyor dışarı çıkmayı. Ya hadisene!!!"

Cheesecake lafını duyar duymaz yüz seksen derece dönen bedenle salondakiler gülmüş ve birbirine bakmıştı. Normalde bu tarz şeyler yüzünden evde tartışma çıkmazdı aslında. İlla ki ödev ve projelerini yaparken birbirlerine sataşırlardı ancak böyle ciddi bir şekilde yükselmezlerdi.

"Demek ki sorun cheesecake eksikliğiymiş. Bir cheesecake yesin de kendine gelsin sinirli sincap."

"Bir tanecik cheesecake'in ona yeteceğini mi düşünüyorsun hyung?"
Jeongin de topladığı eşyaları masaya yeniden yerleştirmiş ve kapıdan çıkan ikiliye bakmıştı.

"Felix hyung normalde böyle yapmazdı. Saat de geç değil, ne diye izin vermedi gitmeme anlamadım. Kaldık yine şu yemek masasına ya. Koskoca mimarım hala yemek masasında çizim yapıyorum."

"Mimar değilsin Jeongin, mimarlık öğrencisisin." Hyunjin sırıtarak konuşmuştu Jeongin'in saçlarını karıştırırken.

"Aman, çok fark etti sanki." Hyungunun ellerini ittirdikten sonra kaldığı yerden çizime devam etmişti Jeongin.

Ufak çaplı krizi çözdükten sonra mutfağa doğru ilerleyen Hyunjin ise Jeongin'in sorduğu sorunun cevabını biliyordu.

Saklamak istediği bir peri var çünkü Jeongin. Benden sakladıkları, sakındıkları minik bir peri. Saklasınlar bakalım, diye içinden cevaplayan Hyunjin buzdolabını açmış ve bugün o periyle topladığı çileklerle göz göze gelmiş ve suratındaki sırıtışa engel olamamıştı.


🧸

Hyunjin'in duygularını bastırmaya çalışırken bile Seungmin'e yükselmesi tamamen benim Seung enayiliğimden. Yoksa Hyun bebeğim oldukça tutarlı birisi psmxoskd. Nasılsınız bebeklerim, nasıl geçti gününüz anlatın hele. Yorumlarınızı da benden esirgemeyin lütfeee <3

Mariposa | hyunmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin