Hyunjin, bastırdığını sandığı kıskançlıkla mücadele ederken dediklerinin pek de farkında değildi. Kendisini kaptırmış konuşurken kolundan çekilmesiyle durdu ve geldiklere yere baktı. Buz pisti, beni buz pistine getirmiş. Hissettiği yoğunlukla Seungmin'e döndüğünde onun çoktan kendisine baktığını gördü ve kendine engel olamadan tutup kendine çekti yavru köpek bakışlı bebeğini.
"Ben senin gibi özel bir şey hazırlayamadım ama. Düşündüm ki burayı beğenirsin. Yani şey ben çok seviyorum da burayı, çok özel. Ondan işte hani seninle de şey yapayım dedim, paylaşayım. Ama sevmediysen başka bir şey yapalım mı? Gideriz istersen?" Seungmin, Hyunjin'in kolları arasındayken kendini açıklamak istemişti. Hyunjin buz patenini seviyor mu yapmak ister mi iyice düşünmediğinden kendini biraz suçlu hissediyordu o an.
"Hayır, Seungmin. Hiçbir yere gidemeyiz. Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim. Burası benim seni görüp büyülendiğim ilk yer. Son olmadığı çok açıktır diye düşünüyorum." Hyunjin'in laflarıyla oldukça şaşıran ve utanan Seungmin tam ağzını açıp soru soracakken Hyunjin konuşmaya devam etti.
"Winter Falls çalıyordu ve sen o ışıkların altında bir başına kayıyordun. Öylesine güzeldin ki ne nefes alabildim ne de gözlerimi senden çekebildim. Öylece izledim seni."
Seungmin, aldığı cevapla iyice utanmış ve Hyunjin'in elinden tuttuğu gibi sürüklemişti içeriye doğru. O an yapabileceği tek şey kaçmak gibi gelmişti yoksa kıpkırmızı olmuş yanakları gerçekten de bomba gibi patlayacaklardı.
İçeriye girmiş, patenlerini giyerlerken Hyunjin'e döndü Seungmin. "Daha önce kaydın mı hiç? Biliyor musun?" Aldığı soruyla panik olan Hyunjin ne diyeceğini bilemedi. Buz pateninden pek de hoşlanmazdı aslında. Çocukken birkaç kez denemiş ve sonu hep hüsranla bitmişti.
"Ah evet evet. Ben çok severim buz patenini. Bana buz prens derler biliyor musun?" Seungmin duyduklarıyla oldukça mutlu olmuş ve neşeyle şakımıştı.
"Yaaa, Hyunjin. Çok güzel bir lakap. Ben de sana buz prens diyim mi nolur nolur. Kırmızı kafadan iyi gibi sanki." diyerek kıkırdamış ve eliyle Hyunjin'i piste çağırmıştı.
Hyunjin içinden söve söve piste adım atmış ve atar atmaz da tökezleyip kenara tutunmuştu.
"Ah, şey. Uzun zamandır kaymıyorum da o yüzden. Sen birkaç tur at Minnie, ben o sırada alışırım." Hyunjin'i onaylayan Seungmin pistte yeteneğini sergilemekten hiç çekinmemiş ve sadece kaymakla kalmamış, birkaç hareket de yapmıştı. Bir süre onu izleyen Hyunjin kendi kendine gaza gelerek kaymaya çalışmıştı. Fakat bu çalışmaların hepsi düşüşle sonlandığında Seungmin gülümsemesini saklayarak yanına geldi.
"Hyunjin, bir sorun mu var? Lütfen yanlış anlama ama sanki çok uzun zamandır kaymıyormuşsun gibi, yani doğduğundan beri...?" Hyunjin, tam şiddetle karşı çıkacakken Seungmin'in yüzündeki o minik gülümsemeyi görmüş ve bir şeyleri itiraf etmesi gerektiğini düşünmüştü. Yine de karşısındaki bedeni etkilemeyi bu kadar isterken, en sevdiği aktivite için kötü şeyler söylememesi gerektiğine karar verdi.
"Tamam tamam, itiraf zamanı. Gerçekten uzun zamandır kaymıyorum ve çok paslanmışım. Buz prens olduğum zamanlar çok geride kalmış gibi gözükebilir ama gerçekten çok severim ben kaymayı. Çok iyiyimdir." Hem kendini hem karşısındaki bedeni kandırmaya çalışan Hyunjin, aniden aklına gelen fikirle sırıtmıştı.
"Şey, Minnie. Bana yardım etmek ister misin? Beraber kaysak, sen elimden tutsan? Yani tamamem yardım için diyorum ben yanlış anlama, daha kolay alışırım diye." Seungmin bir süre elini kendisine uzatmış olan bedene bakmış, sonra da kıkırdayarak tutmuştu o eli. Hyunjin, içten içe sırıtırken dışarıya daha masum bir görüntü yansıtmış ve kaymaya odaklanmıştı.
Kaç saat pistte kaldılar, Hyunjin kaç kere düştü ikisi de sayamamıştı. Hyunjin'in küfürleri, Seungmin'in kahkahalarına karışmış pistte onları izleyenleri de hayli güldürmüştü.
Yanlarına gelen küçük kız çocuklarıyla elleri ayrılan bedenler bir süre de miniklerle kaymıştı. Hyunjin, aynı kendisi gibi tatlı küçük kızla kayan Seungmin'i görünce bir süre kenara çekilmiş ve onları izlemişti. Seungmin'in güzelliği minikleri de etkilemiş olacak ki kısa süre içinde etrafı birkaç küçük kız tarafından sarılmış ve odak noktası olmuştu. Kimi Seungmin'den birkaç hareket yapmasını isterken kimi de onu övüyordu.
"Baksana Lily, köpek yavrusuna benzemiyor mu çok tatlı."
"Hayır, Yoona prens gibi. Bak bak gördün mü? Nasıl döndü gördün mü?"
Hyunjin, kızların kendi aralarında fısırdaşmalarına gülmüş ve dikildiği yerden izlemeye devam etmişti. Taa ki Seungmin'in etrafındaki kız çocukları yerini iki tane liseli erkeğe bırakıncaya kadar. Kendilerinden oldukça küçük olsalar da Hyunjin, ikilinin minik perisine yaklaşmasından rahatsız olmuş ve düşe kalka da olsa yanlarına gitmeye çalışmıştı. Kelimenin tam anlamıyla aralarına dalan Hyunjin, Seungmin'in elinden tutmuş ve liselileri kışkışlamaya başlamıştı.
"Gidin bakayım siz şu tarafa. Orada daha çok yer var, hadi abisi hadi."
"Neden gidecekmişiz? Seungmin hyung bize hareketlerini gösterecekti. Hem sana noluyor ya?"
Hyunjin önce Seungmin'e masumca gülümsemiş daha sonra da onu arkasına çekerek yüzünü görmesine engel olmuştu. Gülümseyen suratı yerini tehditvari bir bakışla sırıtışa bırakırken gözlerini liseli çocuğun gözlerine dikmiş ve konuşmuştu Hyunjin.
"Bak, orada minik pembeli kız var. O az önce öğrendi hareketleri Seungmin hyungundan. Git de onu izle, hadi."
Gençler önce birbirlerine bakmış sonra da minik bir baş sallamasıyla uzaklaşmışlardı yanlarından. Ne olduğunu tam anlayamayan Seungmin bir şey diyemeden Hyunjin arkasını dönmüş ve kaymaya devam etmek istediğini söylemişti.
Bir süre daha devam eden düşmeli tökezlemeli kayma denemeleri gençlerin onlara gülmesiyle son buldu. Hyunjin zaten o ikisine yeteri kadar gıcık olmuştu bir de kendisine gülmelerine izin veremezdi.
Patenlerini çıkartırken tepkisini görmek için yandan Seungmin'in yüzüne bakmış ve gördüğü tatlı gülümseme ile o da önüne dönmüştü. Seungmin ise ne kadar zorlansa da onun için pes etmeyen bedenle içten içe oldukça mutlu olmuştu.
"Buz prens ha?"
"Eee, şey. Benden buz prens olmazmış, bunu anladık." Yüzündeki mahçup gülümsemeyle bir elini saçlarına atıp karıştıran Hyunjin, o an Seungmin hariç her yere bakıyordu. Seungmin gördüğü görüntü karşısında birkaç saniye ne diyeceğini bilememiş ve öylece izlemişti karşısındaki bedeni. Hyunjin, karşısında öyle çekici duruyordu ki o an, en son ne dediğini de cevabını da unutmuştu Seungmin.
"Dondurma?" Hyunjin, aniden gelen soruya şaşırmış ve Seungmin'e bakmıştı.
"Bence ikimiz de bir ödülü hak ettik. Bence en güzel ödül dondurma, ne dersin?" Küçüğün dondurma aşkını bildiğinden gülerek kafasını sallayan Hyunjin, Seungmin'in elinden tuttuğu gibi ilerlemeye başlamıştı.
"Bence de, gidelim de bir dondurma yiyelim biz en iyisi. Sonuçta görüp görebileceğin en iyi, en yakışıklı, en çekici ve en havalı buz prens olmak kolay değildi. Benim de bir ödüle ihtiyacım var."
Seungmin duydukları ile kahkaha atarken geçirdiği bu güzel günü uyumadan önce yüzlerce kez tekrardan düşünüp duracağını biliyordu. Bilmediği şey ise odasına girer girmez yastığa sarılıp çığlık atan ve nolur sevgilim olsun, bu çocuk nolur sevgilim olsun, diye tepinen bir Hyunjin'di.
🧸Sevdiği için düşe kalka kayan Hyunjin gibilerini bulmak dileğiyle... Aranızda ikilinin beraber kaydığını görmek isteyenler vardı, o yorumları okuyunca biraz erkene çektim bu bölümü umarım beğenirsiniz. Başka okumak istediğiniz sahneler varsa lütfen söyleyin ve bu bölümle ilgili bol boool yorum yapın, olur mu aşklarım???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*