Seungmin, mesajları gördükten sonra ikisini de okumamış gibi Hyunjin'e döndü.
"Ben biraz acıktım gibi. Malum hiçbirimiz bir Felix ya da Minho hyung değil, o yüzden yavaştan başlasak mı yemek yapmaya? Bence saatler sürecek gibi." Seungmin'in kıkırdayarak bitirdiği cümleye Hyunjin de aynı şekilde karşılık verdi.
"Merak etme. Yemek yapabilmek için
Felix'i uzun bir süre rahatsız ettim ve onlarca video izledim. Yani bence ikimiz de basit ama mükemmel bir akşam yemeği yapabiliriz. Hadi bakalım mutfağa."Hyunjin yataktan kalmış ve Seungmin'e elini uzatmıştı. Seungmin ise önündeki elini hiç düşünmeden tutmuş ve neler yapabilecekleri sormaya başlamıştı. Mutfağa giren ikili buzdolabın önüne geçmiş ve içindekilere bakıyordu.
"Şey, Hyunjin. Sence de biraz fazla dolu değil mi bu buzdolabı?"
"Ah şey, şeyden dolu. Bizim Jisung çok yer de o yüzden. Neyse boşver onu sen. Ne yemek istersin?"
"Yapabileceğimizi düşündüğüm tek yemeği mi söylemeliyim yoksa şuan aklımdan geçeni mi?"
"Tabi ki aklından geçeni. Makarna yemek için biraz fazla anlamlı bir gündeyiz." Seungmin, buzdolabında kitlendiği üründen gözlerini çekip Hyunjin'e baktı şaşkınlıkla.
"Makarnayı kastettiğimi nasıl anladın?"
"Yapabileceğimiz tek şeyin makarna olduğunu düşündüğünden eminim peri çocuk. O yüzden aklından geçeni yapıyoruz ve tavuk sote yapıyoruz? Ya da tavuklu makarna? Tavuk kanadı? Tavuklu salata? Şey tavuk yemek istediğinden eminim ama ne olarak bilemedim."
Seungmin, gerçekten de dolabı açar açmaz tam ortada gördüğü tavuğa odaklanmış ve daha da acıktığını hissetmişti. Hyunjin'in bunu anlayıp tahmin yürütmesi oldukça hoşuna gitse de söyleyiş şekli komik geldiği için kahkaha atmaktan kendini alıkoyamamıştı.
"Ben daha çok fırında tavuk düşünmüştüm ama?"
"Harika fikir. Fırında tavuk, pilav, mükemmel bir salata ve tatlı? Ne dersin?"
"Tatlı olarak kurabiye yapalım mı? Nolur yapalım Jinnie, beraber yapalım. Nolur nolur." Hyunjin, yanında minik minik zıplayan bedene gülmüş ve elini Seungmin'in yanağına koyarak bir süre okşamıştı o yumuşak yanağı. Ani temasla zıplamayı kesen Seungmin, öylece bakakaldı Hyunjin'e. Aralarındaki adı konulmamış ilişki yanında birkaç ufak temas getirse de Hyunjin ilk defa yanağını okşuyordu ve bu Seungmin'in kalbini hiç olmadığı kadar hızlandırmaya yetmişti.
"Sen ne istersen onu yeriz, onu yaparız, onu izleriz Minnie. Söylemen yeterli."
Seungmin, hala yanağında duran el yetmiyormuş gibi bir de Hyunjin'in tam gözlerine bakarak söylediği şeylerle iyice heyecanlanmış ve panik olmuştu. Ne demesi, ne yapması gerektiğini kestiremediğinden tezgahın üstünden büyük bir bıçak kaptığı gibi Hyunjin'e dönmüş ve elindekini sallamıştı.
"Eee tamam, tavuk. Tavuk yapalım, salata yapayım. Ben keseyim. Neyi keseyim?"
"Wowowow, Minnie. Sen ikimizden birini kesmeden ben alayım onu. Ben tavuğu yapayım sen pilavı, onlar pişerken de salata ve kurabiyeyi hallederiz. Olur mu?"
"Olur şefim, ben hazırım."
Seungmin'in neşeli cevabından sonra ikisi de işe koyulmuş ve birbirinden habersiz birbirini etkilemek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı. Seungmin pirinçleri sayamadığı kadar yıkamış, Hyunjin ise neredeyse milimetrik hesaplarla kesmişti tavuğu.
İkisi de kendi üstlerine düşen görevleri yaptıktan sonra beraber salata yapmaya başladılar.
"Şimdi minik şef, sana salata yapmanın en zor kısmını veriyorum. Buna hazır mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfiction*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*