O gün...
Liseden mezun olmaları bir yana, üstüne bir de çilli dostuyla beraber hyunglarının gittiği üniversiteyi kazanmak Seungmin için hayatının en büyük başarısıydı. Günlerdir olduğu gibi yine ne kadar mutlu olduğunu dile getirmiş ve kolundan sürükleyerek hyunglarını getirdiği binaya bakmıştı Seungmin.
Eğer hyunglarıyla aynı üniversiteyi kazanırsa diye içten içe verdiği bir söz vardı minik bedenin. Olur da başarırsa, Minho hyunguna özel bir süprüz yapacaktı. Hyungu üniversiteye hazırlanırken onun her türlü derdiyle uğraşmış, bir kez yalnız bırakmamıştı kendisini. O yüzden de hyungunun en sevdiği şeylerden birini yapmaya, Minho'nun kendi hazırladığı koreografiyi buzda sergilemeye karar vermişti süprüz olarak. Bu başarı kendisinin değil de, Minho'nunmuş gibi hissediyordu Seungmin. Bu yüzden de ödülü hak eden birtanecik hyunguna en güzel hediyeyi vermeliydi.
Herkesten gizlediği performansını önce diğerlerine gösterecek, onların yorumlarına göre ekleyeceği şeyleri kesinleştirecekti. Mesela Seungmin en sevdiği beyaz takımını mı giymeliydi kayarken yoksa hyungunun en sevdiği renk olan yeşil bir takım mı? Işıklar beyaz mı olmalıydı yoksa biraz daha loş mu? Tüm bunları kararlaştırmak için Chan ve Changbin hyungunu kolundan tuttuğu gibi buz patenine sürüklemişti Seungmin. Çilli dostu ise çoktan gelmiş içeride onları bekliyordu.
Seungmin yüzünden asla silemediği kocaman gülümsemesiyle adım attı binaya doğru. Chan ve Changbin ise günlerdir bu süprüzden bahseden küçüklerine gülmüş, el ele takip etmişlerdi onu. Felix'i görür görmez üstüne doğru koşmuş ve ona kocaman bir sarılma vermişti.
"Lixie lixie lixieee!!! Çok heyecanlıyım, çok güzel olacak değil mi her şey? Ayarladık değil mi her şeyi? Ayarlamışızdır ya. Ayarlamış mıyızdır?" Seungmin durduğu yerde zıplarken sorularını sormuş ve daha cevaplarını almadan üstünü değiştirmek için soyunma odasına koşmuştu.
Minho'ya hazırladığı süprüz için buz pistini kiralamıştı Seungmin. Sadece kendi hyungları olacak şekilde mükemmel bir performans sergileyecekti. Bu yüzden de şuan pistte olan birkaç kişi moralini bozmadı Seungmin'in. Gün sonunda sahnenin ona kalacağından ve Minho hyungunun tam zamanında gelip onu izleyeceğinden emindi.
Gruptan Minho hyunguna kaçta gelmesi gerektiğini yaklaşık 8 kere hatırlattıktan sonra giydiği yeşil takımı düzeltip piste adımladı Seungmin. Kendisinin favorisi beyaz takımı olsa da bugün Minho hyungunun günüydü. Her şey onun seveceği şekilde olmalıydı. Salonun içini dolduran Limbo'yu duyar duymaz kaymaya başladı Seungmin. Hyungunun en sevdiği şarkıda onun kareografisini yapıyordu buz üstünde. Kendini öylesine kaptırmıştı ki ne ağzı açık onu izleyen Changbin'i, ne büyük bir gururla onu kayda alan Chan'ı ne de ağzı kulaklarındaki gülümsemesiyle o benim en yakın arkadaşım, bakın bakın benim arkadaşım o, diyerek etrafa havalı bakışlar atan Felix'i fark etti.
Minik dostu öylesine kusursuzdu ki buzun üstünde, Felix bir an mükemmel bir rüyanın içinde olduğunu hissetti. Birkaç saniye sonrasında hayatının en korkunç anını yaşayacağından bir haber bu rüyanın hep sürmesini diledi. Ne olduysa da bundan birkaç saniye sonra oldu.
Seungmin, yaptığı ikili dönüşten sonra düzgünce buza ayağını basmış ve sola doğru dönmüştü. Döner dönmez ise kendine doğru gelen bedeni görmediğinden sert bir şekilde çarpışmışlardı. Hızlı çarpışmanın etkisiyle çenesine aldığı darbe yetmezmiş gibi dengesini kaybeden Seungmin piste düşmüştü. Kafasını buza çarpan bedeni pistin ortasından kenara kadar sürüklenmiş ve en sonunda korumalıklara çarparak durmuştu.
Ne hyungları ne de Felix kıpırdayabildi o an. Etrafta yankılanan çığlıklar da hafifçe kafasını tutan genç liseli de anlamsızdı, yoktu onlar için. Tek görebildikleri bembeyaz pisti kaplayan kıpkırmızı kandı. Bebeklerinin, dostlarının, minicik Minnie'lerinin kanı. Olayın şokundan ilk sıyrılan Chan oldu. Neredeyse haykırarak piste koşan Chan, ne buz pistini ne de o pistte yürüyemeceğini umursadı. Koşarak, düşe kalka miniğinin yanına giden Chan, hemen kolları arasına aldı bedenini. Her yer kandı, gördüğü tek şey, koklayabildiği, dokunabildiği tek şey kandı.
Changbin küfürler ede ede Minho'yu arayıp hemen gelmesi gerektiğini haykırırken, Felix çığlık çığlığa ağlıyor ambulansı arayın diye feryat ediyordu.
"Hyung, acıyor." Chan o an tek bir saniye düşünmeden Seungmin ile yer değiştirmeyi diledi.
"Geçecek minniem geçecek. Ben buradayım söz veriyorum geçecek. Yok bir şey tamam mı yok bir şey." Chan, ağladığının bile farkında değildi. Seungmin'in kanına bulanmış elleriyle yine Seungmin'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Felix, kendisine asla yetmeyen nefesleri eşliğinde iğneyi uzattı Chan'a. Seungmin'in kanaması olduğunda yapılması gereken acil durum iğnesiydi o. Kanamayı kesemese bile en azından yavaşlatacak olan iğne, normalde hepsini güvende hissettirse de bu sefer öyle olmadı. Chan da Felix de biliyordu bu iğnenin asla durumu toparlamayacağını.
Titreyen elleriyle iğneyi alan Chan, güçsüzlüğünden nefret etti. İçinden kendine ettiği küfürler, kenarda bağıra bağıra ambulansa hızlı gelmesi için yalvaran Changbin'in küfürlerine karışıyordu. Seungmin'in o kadar büyük bir kanaması vardı ki tüm vücudu kan içinde kalmış gibiydi. Başından, dudaklarından ve çenesinden boşalan kanlar Seungmin'le beraber Chan'ın bedeninin bile kanla kaplanmasına sebep oldu. İğneyi yapsa dahi bir nebze olsun rahatlamayan Chan, miniğiyle konuşmaya devam etti.
"Hyung, korkuyorum." O an sanki hissettikleri en üst safhada değilmiş gibi dünyasının alaşağı olduğunu hissetti Chan. Bebeğinin canı acıyordu, bebeği korkuyordu ve Chan'ın elinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Korkma bebeğim, korkma. Hyungların burada, çillin burada. Korkma bebeğim."
"Minho hyungu istiyorum, hyungumu istiyorum." Seungmin daha fazla dayanamayacağının farkındaydı. Aldığı nefesler azalmış, renkler soluklaşmış, Chan hyungunun sesi bile boğuk boğuk gelmeye başlamıştı. Ne olduğunu ve sırada ne olacağını biliyordu, en azından son kez de olsa Minho hyungunu görmek istiyordu. Çünkü ne kadar inkar etse de, Minho hyungu onun en sevdiğiydi, bu hayattaki en büyük şansıydı. Onu görürse acısı dinerdi, korkusu geçerdi ve gözlerini huzurla kapayabilirdi. Minho, sonradan kazandığı minik ailesine kavuşma sebebiydi. İlk kahramanı, ilk dostu, ilk abisi, Seungmin'in hayatında ilklerinin sahibiydi.
Changbin titreyen elleriyle telefonu uzattı onlara doğru. Minho'nun haykıran sesi hoparlörden kendilerine geliyordu. Hyungunun sesini duyan Seungmin, zar zor kafasını çevirdi ve artık çıkmayan sesiyle fısıldadı.
"Minmin hyung...." Lakabı duyan Minho, koştuğu yolun ortasına çakıldığını hissetti. O lakap, 10 yaşındaki minik Seungmin'in kahramanı olan Minho hyunguna kullandığı lakaptı. O lakap, Seungmin'in sadece korktuğu, gerçekten korktuğu anlarda kullandığı lakaptı.
"Geliyorum minnie, geliyorum güzelim yalvarırım iyi ol. Geliyorum nolur dayan." Minho içinden lanetler ederek koşuyordu piste doğru. Nolurdu yarım saat önce çıksaydı o lanet sınıftan. Nolurdu erkenden varabilseydi o lanet binaya.
"Geliyorum bebeğim, söz veriyorum yanında olacağım. Minmin hyungun yanında olacak güzelim." O söz, Minho'nun tutamadığı belki de tek sözdü.
Cümlesi biter bitmez duyduğu çığlıklar ambulans sesine karışmış sonra da telefon kapanmıştı. Seungmin, Minmin hyungunun sesini duymasıyla bile rahatladığını hissetti. O rahatlamayla da artık daha fazla dayanamayacağının bilincinde kapattı gözlerini. O an atılan çığlıklar, koşarak gelen sağlık ekipleri, Changbin'in elinden kayarak düşen telefon. Hepsi birbirine karıştı. Apar topar hastaneye götürülen Seungmin'e ise yetişemedi Minho.
Kapısını kırarcasına açtığı buz pistinde kimse yoktu. Koşarak ilerledi içeriye doğru Minho, fakat pisti görür görmez bacaklarındaki tüm güç çekilmiş gibi yere yığıldı. Pist tamamen kanla kaplıydı. Ortadan başlayan ince çizgi halindeki kan kenarda neredeyse bir göl oluşturmuştu. Buzun etkisiyle kanın yayıldığının farkındaydı ama ne olursa olsun yaşanılan durum ortadaydı. O görüntüyü gören Minho ise avazı çıktığı kadar bağırdı, yığıldığı yeri yumrukladı, kendini parçaladı. Ne miniğini koruyabilmişti ne de zamanında yetişebilmişti.
Canından öte gördüğü kardeşi korkuyordu ama Minho yetişememişti. Yanında Chan vardı, Changbin vardı, Felix vardı, bina görevlileri, güvenlikler, lanet olası herkes vardı ama bir Minho yoktu.
Minmin hyungu yoktu.
🧸Kitabın başından beri çocukların aşırı korumacı tavrı, korkuları hep bu yaşanan olay yüzündendi, umarım bazı şeyler daha da netleşmiştir kafanızda. Lütfen bol bol yorum yapın, düşüncelerinizi söyleyin bana. Nasıldı bölüm? <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mariposa | hyunmin ✔️
Fanfic*Hemofili hastalığı yüzünden pamuklara sarılarak büyütülmüş şapşal Seungmin ile belaya bulaşmaktan ekstra keyif alan bela mıknatısı Hyunjin*